RSS2.0

Sigaranın Gebelik Dönemindeki Zararları

18 Mayıs 2008 Pazar

Hamilelikte içilen sigara;
1-Bebekte fiziksel ve beyin gelişimini engeller
2-Doğumda ve doğum sonrası hastalık ve ölümlerin artmasına sebep olur
3-Bebeğin rahim içi gelişimini engeller
4-Erken ve ölü doğum yapma riskini arttırır
5-Sigara içen annelerin bebekleri, sigara içmeyen annelerin bebeklerine oranla boyları 1-4 cm daha kısa, kiloları 200-300 gr. daha azdır.
6-Bebeklerin erken doğum sıklığı artar
7-Doğum sonrası bebek ölümleri daha fazla görülür

Sigara içen annelerin çocuklarında, anne karnında yeterli oranda oksijen olmamasına bağlı olarak zeka geriliği görülebilmektedir.

Sigaranın Diğer Zararlı Etkileri

Mide kanserli kişilerin %85’i sigara içicileridir
Sigara ülserde kullanılan ilaçların etkisiz hale gelmesine neden olmaktadır
45 yaş altında görülen kalp damar hastalıkları ölümlerinin %80’i sigaradan meydana gelmektedir
35-59 yaşları arasındaki sigara tiryakilerinde kalp-damar hastalığı nedeniyle oluşan ölüm riski oranı, içmeyenlere göre 3.5 kat daha fazladır
Erkeklerde cinsel arzuda azalma, erken boşalma ve iktidarsızlık, kadınlarda ise cinsel soğukluğa neden olmaktadır. Bunların yanında;
Vücutta zararlı kolestrolu arttırır, iyi kolestrolu ise azaltmakta
Sinirlerde tahribata yol açmakta
Konsantrasyonu bozmakta
Uykusuzluğa neden olmakta
Görme bozukluğa ve hafıza gerilemesine sebep olmaktadır.
Bronşit hastalığına yakalananların %95’ini sigara içenler teşkil ediyor.

Sigaranın Solunum Sistemi İle İlgili Zararları

Gırtlak kanserli kişilerin %95’ini sigara içenler oluşturmaktadır!
Solunum Sistemi İle İlgili Zararları:
Faranjit (Boğaz iltihabı)
Larenjit (Gırtlak iltihabı)
Bronşit (Bronşların iltihabı)
Astım (Nefes darlığı)
Gırtlak kanseri (Sigara içenlerde, sigara içmeyenlere oranla 10 kat fazla görülmektedir.)
Akciğer kanseri Sigara içme süresi ve bir günde içilen sigara sayısı ile beraber artış göstermekte, sigarayı bırakmakla azalmaktadır. Dünyada artan akciğer kanserinin %90’nından sigara sorumludur.
KANSER: Sigara Akciğer kanserlerinin haricinde tüm kanserlerin %30’uyla ilişkili olduğu bilinmektedir.
Akciğer kanserinin haricinde, sigaranın, başlıca neden olduğu kanserler: Ağız, gırtlak, yutak, yemek borusu kanserleridir.
Oluşumuna katkıda bulunduğu kanserler: Mesane, böbrek, pankreas kanserleridir.
İlişkili olduğu kanserlere ise mide, rahim mesane ve böbrek prostat kanserleri sayılabilir.
Sigara içenlerin grip, nezle, soğuk algınlığına yakalanma oranı, sigara içmeyenlere göre % 60 daha fazladır.

Sigaranın İçinde Bulunan Diğer Zehirli Maddeler

Amonyak: Temizlik malzemelerinde bulunur.
Angelica root extract: Kansere yol açar.
Aseton: Oje temizleyicisi olarak kullanılır.
Arsenik: Zehir olarak kullanılır.
Asetik Asit: Asit etkisi gösterir.
Benzen: Boya ve kauçuk maddelerin yapımında kullanılır.
Bütan: Hafif sıvılarda bulunan zehirli bir gazdır.
Fenol: Dezenfektan olarak kullanılır.
Karbonmonoksit: Zehirli gazdır.
Kadmiyum: Pil yapımında kullanılır.
Siyanür: Öldürücü zehirdir.
DDT: Yasaklanmış bir böcek zehiridir.
Ethyl Furoate: Öldürücü bir maddedir.
Kurşun: Yüksek miktarda alınırsa zehirlidir.
Formaldehid: Kimyasal maddedir. Kadavra koruyucudur.
Methoprene: Zehirli bir maddedir.Böcek zehiri olarak kullanılır.
Megastigmatrienone: Kimyasal bir maddedir.
Metanol: Roket yakıtı olarak kullanılır.
Maltitol: Diyabetik tatlandırıcıdır.
Naftalin: Zehirli maddedir. Güve ilacı olarak kullanılır.
Metil isocyanate: Zehirli bir maddedir. Hindistanda 2000 kişinin ölümüne neden olmuştur.
Polonyum: Kanser yapıcı radyoaktif bir maddedir.
Toluene: Endüstriyel çözücüdür.

Sigaranın İçinde 4.000 Çeşit Zehirli Madde Bulunmaktadır

Bu maddelerden bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür;
Nikotin ve alkaloidler: Küçük dozda uyarıcı, yüksek dozda felç edici etki gösteren, aynı zamanda bağımlılık yapan bir maddedir. Solunumu ve kalbi hızlandırır, çarpıntılara neden olur.
Katran: İçerisinde çok sayıda kanser yapıcı madde vardır.
Nitrozaminler: Kanser yapıcıdır.
Arsenik: Kanser yapıcı ve ani ölümlere sebep olan çok kuvvetli zehirdir.
Polonium-209-210: Radyasyon yayması nedeniyle kanser yapıcı özelliği mevcuttur. Ayrıca vücut direncini düşürür ve hastalıklara meyili arttırır.
Kükürt: Kanser yapıcıdır. Sigara dumanının koyu rengini verir.
Karbonmonoksit: Karbonmonoksit zehirlenmelerine sebep olabilir. Kandaki oksijen miktarının azlığına bağlı olarak kansızlık belirtileri ortaya çıkarır. Kişilerde nefes darlığı, iştahsızlık, sinirlilik ve ellerde titreme gibi bulgular görülür. Karbondioksit: Sigara içenlerin kanında içmeyenlere göre 2-15 kat daha fazladır Nefes darlığı bulgularını ortaya çıkarır.
Siyanhidrik asit: Dünyadaki kan zehirlerinin en şiddetlisidir.

Sigara Neden Zararlı?

Tütün kullanımı yaklaşık 200 yıl öncesine kadar gidiyor. İlk zamanlarda tütünün sağlığa iyi geldiği düşünülüyordu. Sigaranın zararları 1950’li yıllara kadar çok fazla bilinmiyordu. Ancak, daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalar, sigaranın insan sağlığına gerçekten zararlı olduğunu ortaya çıkardı. Sigara dumanında sağlık açısından zararlı yüzlerce (bu sayı abartılmamıştır) madde bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse, bunların en çok bilinenlerinden birkaç tanesi ; amonyak, terebentin, kadmiyum, insektisitler, naftalin, aseton, arsenik, formal, hidrojen siyanür, radon, polenyum, deterjanlar…
Bunların bir çoğu kanserojendir. Ayrıca tütün ve sigaranın sarıldığı kağıdın yanmasından dolayı açığa çıkan maddeler ve katran da yine konserojen maddeler arasındadır.
Kalıp - Damar sağlığı açısından özellikle tehlikeli olan maddeler ise nikotin ve karbonmonoksittir. Nikotin kalp artışlarını hızlandırır, tansiyonu yükseltir, kan pıhtılaşmasını arttırır. Yani kalbin yükünü ve oksijen ihtiyacını arttırır. Bütün yanma olaylarında açığa çıkan zehirli bir gaz olan karbonmonoksit ise, kandaki oksijen ile birleşerek kanda bulunan oksijen miktarını düşürür. Sonuç olarak nikotin nedeniyle oksijene gereksinimi artmış olan kalp, kanda yeterli oksijeni bulamaz ve işi çok daha zorlaşır.

Sigara kullanımı ile doğrudan ilişkisi olduğu kanıtlanmış hastalıkları şöyle sıralıyalım: Ağız kanserleri, sindirim sistemi kanserleri, solunum sistemi kanserleri, akciğer hastalıkları, kalp ve damar hastalıkları, ülser, mesane kanseri.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 1 milyar 100 milyon insan sigara içiyor. Erkekleri %47si, kadınların %12’si sigara tiryakisi. Ayrıca, son yıllarda sigara içen kadınların sayısında nispeten daha fazla bir artış olduğu gözlemlenmektedir. Bu da dünyaya yeni gelecek nesillerin sağlığını direkt olarak etkileyecektir. Son rakamlara göre, dünyada yılda 3 milyon kişi sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle ölmektedir.
Şimdi hemen yeri gelmişken önemli bir konuya değinmek gerekiyor. Örneğin; akciğer kanserinin sigaraya bağlı olarak meydana geldiği heryerde söyleniyor. Fakat siz daha geçen ay akciğer kanserinden ölen bir tanıdığınızın hiç sigara içmediğini biliyorsunuz ve uzmanların biraz fazla abarttığını düşünüyorsunuz. Bunun açıklaması şöyle: Akciğer kanserinin 4 türü vardır; hatta bunların da alt grupları vardır. Bunların içinde sigara kullanımı ile doğrudan ilgili olanlar (%60) zaten en sık görülen kanser türleridir. Sigara ile ilgisi olmayan ise, çok daha az oranda görülen bir kanser türüdür.

İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre günde 20 sigara’dan fazla içenlerin %40’ı, daha emeklilik yaşına gelmeden ölmektedir. Oysa sigara içmeyenlerde bu oran %15’dir.

Bir de pasif içici kavramı var. Sigarayı içen kişi, eğer filtreli sigara içiyorsa, bu filtre bir miktar zararlı maddenin geçişini engelleyebilir. Halbuki sigaranın ucundan havaya karışan duman hiçbir süzgeçten geçmediği için daha tehlikelidir. Yani uzun süre bu dumana maruz kalan ve pasif içici denilen kişiler de tehlike altındadır. Ayrıca unutmamak gerekir ki, sigarayı içen kişi de havaya yayılan bu dumanı yine solumaktadır. Sigara içilen evlerdeki küçük çocuklarımız bronşit ve zatürre gibi solunum yolu hastalıklarına daha sık yakalanırlar. Pasif içici olduklarından akciğer kanseri açısından risk grubundadırlar ve ileride sigara içmeye daha çok eğimli olurlar.
Özellikle gelişmiş ülkelerde kamuoyuna yansıyan bu sonuçlar ve alınan tedbirler sonucunda sigara kullanımı %50 ye varan oranlarda azaltılmıştır. ABD, İngiltere, Kanada bu konuda başarılı ülkeler arasındadır.

Öte yandan, aynı zamanda sigara üreticisi olan bu ülkeler, gelişmekte olan ülkelerde edindikleri pazarlarını büyütme çabası içindedirler.

Sigarayı bırakan bir insanın vücudunda ne gibi olumlu gelişmeler olur?
20 dk sonra tansiyon ve nabız normale döner.
8 saat sonra vücut kendini yenilemeye başlar. Kan oksijeni normal düzeye çıkar.
24 saat sonra kalp krizi riski azalmaya başlar. 1 yıl sonra yarıya düşer.
48 saat sonra duyu organları iyi çalışmaya başlar. Tat ve koku duyusu düzelir. Cilt kendini yeniler.
72 saat sonra Akciğer kapasitesi artar, solunum rahatlar.
2 hafta sonra efor kapasitesi artar (Yürüme, merdiven çıkma…).
1-9 ay içinde akciğer hücreleri yenilenir. Akciğer hastalıkları (zatürre gibi) riski azaltır. Öksürük, nefes darlığı düzelir.
5 yıl sonra ağız, boğaz, yemek borusu kanserleri riski %50 azalır.
Pankreas, mesane, rahim kanseri riski azalır.
Sindirim sistemi ülseri riski azalır.
Sigara gebelikten önce ya da gebeliğin ilk 3 ayında bırakılırsa erken doğum riski ve düşük doğum kilolu bebek doğurma riski, içmeyenlerdeki düzeye iner.
Koroner kalp hastalığı riski sigaranın bırakılmasından 15 yıl sonra sigara içmeyenlerin düzeyine iner.
Aynı evde yaşayan küçük cocuklar ve bebeklerin, solunum yolu hastalıklarına yakalanma riski azalır.

Sigara içen bir kişiyi bırakmaya iten nedenler nelerdir?
Sigaraya bağlı bir hastalığın ortaya çıkması.
Fiyatın pahalı gelmesi.
Sigaranın zararları hakkındaki yayınlar.
Çevresi tarafından bırakmaya yönelik teşvik, kınama.
Kapalı yerlerde sigara içiminin yasaklanması.

Gelişmiş ülkelerde sigaranın zararları hakkındaki yazılar, sigaranın fiyatı, kınama ve yasaklamalar etkili olmaktadır; ancak, bizim insanımızı bir hastalığın ortaya çıkması daha çok etkilemektedir. Örneğin, kalp krizi geçirmiş veya by-pass ameliyatı olmuş hastaların sigarayı bırakma oranları yüksektir ve başarılıdır.

Sigarayı bırakma yolları nelerdir?
Akupunktur,
Grup Terapisi,
Hipnoz,
Kişisel çaba ile bırakma,
Farmokolojik tedavi.

Sigarayı bırakmak isteyenlerin yaşadıkları tipik kaygı ve sorunlar nelerdir?
Sigarayı azaltmak mı, tamamen bırakmak mı? Yoksunluk belirtilerinin daha uzun sürmesine neden olur. Çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanır. Sigara miktarı yine arttırılır.
Ara ara sigara içmek: Vücuda tekrar nikotin etkisini hatırlatır. Zamanla düzenli olarak içmeye dönüşür. Halbuki sigara içilmemesine alışmak daha kolaydır.
Çevre baskısı: Sigarayı bırakanların çoğu çevresi tarafından adeta tekrar içmeye zorlanır. Bu, sigara içenlerin bir kişiyi daha kaybetmelerinden kaynaklanan ilginç bir psikolojik durumdur. Ancak kısa bir zaman içinde arkadaşlarınız da sigara içmediğinizi kabullenip sizi rahat bırakacaklardır.
Katran ve nikotin düzeyi düşük (light) sigara içmek: Bu durumda genellikle günlük sigara adedi arttırılarak eski nikotin düzeyi tutturulmaya çalışılır. Zaten “tehlikesiz sigara” yoktur.
Sorumluluğu başkasına yıkmak: Çoğu kişi sevdiği birisi onu desteklemezse sigarayy bırakmaktan kaçar. Hatta deneyip de başarısız olursa başkasını suçlar. Oysa sigarayı bırakmak öncelikle kişisel bir sorundur, mutlaka kendinize güvenmeyi başarmalısınız.
Şişmanlama korkusu: Gerçekte sigarayı bırakanların sadece 1/3’ü kilo alır ve bu fark gerçekte 3-4 kg. kadardır. Bundan daha fazla alınan kilolar kendine güvensizlikten kaynaklanan, sigarayı elde ve ağızda tutmak alışkanlığının yerini alan, abur cubur atıştırma alışkanlığıdır. Oysa, gerçekte sigarayı bırakmaktan dolayı ilk günlerde açılan iştah, kısa bir süre sonra normale döner.
Yoksunluk belirtileri: Şiddetli nikotin arayışı, gerginlik, kızgınlık, huzursuzluk, sinirlilik, uyku kalitesinin bozulması, iştah artışı ve benzeri belirtiler olabilir. Bu belirtiler geçicidir ve vücudun kendini onardığını gösterir. Örneğin, öksürük ve balgam artışı, solunum yollarındaki titrek tüylerin zehirli maddeleri atmak için görevlerini yerine getirmeye başlamasından kaynaklanır. Yoksunluk belirtileri sigara bırakanların 2/3’ünde görülür. Belirtiler, ilk 72 saat içinde şiddetlidir. 7-10 gün içinde azalarak ortadan kalkar.

Evde İçilen Sigaranın Çocuk Sağlığına Etkisi Nedir?

Kullanılmış sigara dumanı, yanan bir sigaradan çıkan ve sigara içenin dışarı verdiği dumanın bir karışımıdır. Çevresel Sigara Dumanı (ÇSD) olarak da bilinir ve kendisine has kokusuyla kolaylıkla tanınır. ÇSD havayı kirletir ve elbiseler, perdeler ve mobilya üzerine siner. Çoğu kişi ÇSD yi nahoş, rahatsız edici ve gözlerle burnu tahriş edici bulur. Daha önemlisi tehlikeli bir sağlık tehdididir. ÇSD içinde 4000 in üzerinde farklı kimyasal madde tespit edilmiştir ve bunların en az 43 tanesi kansere sebep olur.

Çevresel Sigara Dumanına Maruz Kalma Sık mıdır?
Amerika Birleşik Devletlerinde yetişkinlerin yaklaşık %26 ’sı sigara içicisidir ve beş yaş altındaki çocukların %50 si ila %67 si en az bir yetişkin sigara içicisinin oturduğu evlerde yaşamaktadırlar. Bu rakam ülkemizde daha fazladır.

Kim Risk Altında?
ÇSD herkes için tehlikeli olmasına rağmen, fetuslar, bebekler ve çocuklar üzerinde daha büyük bir etkisi vardır. Bu olay ÇSD’nin; akciğer, beyin gibi gelişmekte olan organlara zarar vermesiyle gerçekleşir.

Etkileri
Cenin ve yenidoğanda

Anne, cenin ve plasentada kan akımı, hamile her sigara içtiğinde değişir. Ne var ki uzun dönemde bu değişikliklerin sağlık üzerine olan etkileri bilinmemektir. Bazı çalışmalar hamilelik sırasında sigara içiminin yarık damak-dudak gibi doğumsal bozukluklara sebep olduğunu göstermiştir.

Sigara içen anneler daha az süt üretir ve bebeklerin doğum ağırlığı daha düşüktür. Annelerin sigara içmesi 1 ay- 1 yaş arasındaki ölümlerin ana sebebi olan ani bebek ölümü sendromuyla ilişkilidir.

Çocuk akciğer ve solunum yolları
ÇSD ye maruz kalma tüm yaşlarda çocuk akciğer verimi ve fonksiyonunu bozar. Çocukluk astımının hem sıklığını hem de şiddetini arttırır. Kullanılmış sigara dumanı sinüzit, rinit (nezle), kistik fibroz, öksürük ve geniz akıntısı problemlerini alevlendirir. Çocuklarda soğuk algınlığı ve boğaz ağrısı sıklığını da arttırır.

İki yaş altındaki çocuklarda ÇSD bronşit ve zatürre olasılığını arttırır. Gerçekten, ABD’de Çevre Koruma Ajansının 1992 deki bir çalışması, ÇSD’nin 18 ay altındaki çocuk ve bebeklerde her yıl 150. 000 ila 300. 000 alt solunum yolu enfeksiyonuna sebep olduğunu söylemektedir. Bu hastalıklar 15. 000 hastane yatışı ile sonuçlanıyor. Yarım paket ve daha fazla sigara içen ebeveynlerin çocuklarının solunum yolu hastalığı nedeniyle hastaneye yatma riski neredeyse iki katına çıkar.

Kulaklar
ÇSD ye maruz kalma çocuklarda hem kulak enfeksiyonu sayısını hem de hastalık süresini arttırır. Solunan duman burun arkasını orta kulağa bağlıyan östaki borusunu tahriş eder. Bu orta kulaktaki basıncın eşitlenmesini bozan şişme ve tıkanıklığa ve sonuçta ağrı, sıvı birikimi ve enfeksiyona yol açar. Kulak enfeksiyonları çocuk işitme kayıplarının en sık sebebidir. İlaç tedavisine yanıt vermediğinde kulağa tüp takılması gerekir.

Beyin
Hamilelik sırasında ve sonrasında sigara içmiş annelerin çocuklarının sigara içmeyenlerin çocuklarına göre hiperaktivite gibi davranış bozuklukları olması daha olasıdır. Okul performansında ve entellektüel başarıda orta dereceli bir bozulma gösterilmiştir.

Kullanılmış sigara dumanı kansere sebep olur.

Çocuğunuzun gelişmesinde ÇSD’nin nasıl zarar verdiğini okudunuz ama ÇSD nedeniyle gelişme riskinin ev dışı kanser sebebi kirlilik nedenlerine göre yaklaşık 100. 000 kat daha fazla olduğunu biliyor muydunuz? ÇSD’nin her yıl 3. 000 den fazla sigara içmeyenin akciğer kanserinden ölmesine neden olduğunu biliyor muydunuz? Bu gerçekler herkes için oldukça alarm vericiyken çocuğunuzun kullanılmış sigara dumanına maruz kalmasını şimdi durdurabilirsiniz.

Ne Yapabilirsiniz?
Sigara içiyorsanız, bırakın. Gerekirse doktorunuza danışın . Bırakmanıza yardımcı olacak bir çok farmakolojik ürün mevcuttur.
Ev sakinlerinden içen varsa bırakmasına yardım edin. Eğer bırakamıyorlarsa onlar ve ziyaretçilerden evin dışında içmelerini rica edin.
Arabanızda sigara içilmesine izin vermeyin.
Çocuğunuzun okul ve kreş ortamlarının dumansız olduğundan emin olun.

Doğal Yüz Maskeleri

Her cildin kendi maskesi vardır.

Genel olarak meyvelerin cilde etkisi aşağıdaki şekildedir:

Kayısı cildi rahatlatır;

Patlıcan ve kabak kuru tahriş olmuş cildi nemlendirir;

Muz nemlendirir, pürüzsüzleştirir, yumuşatır;

Şeftali yumuşatır, pürüzsüzleştirir;

Üzüm nemlendirici ve tedavi edici özelliğe sahiptir, ahududu da aynı özelliklere sahiptir;

Limon lekelerin giderilmesinde ve gözeneklerin temizlenmesinde kullanılır;

Vişne cildi iyileştirir;

Çilek canlandırır ve temizler;

Portakal sorunlu ve yağlıya yönelik normal ciltlere iyi gelir;

Kivi gözenekleri sıkıştırır ve yağlanmayı dengeler;

Yüz Maskesi Salatalık maskesi tarifi

Salatalık maskesi yorgun, geniş gözeneklere sahip ciltlere önerilir.

1). Salatalıkları temizleyin, kabuklarını soyun, kalın bir şekilde dilimleyip yüzünüze yerleştirin.

2). Salatalığı rendeleyin, yüzünüze mask olarak yerleştirin;

3). Bir yumurtanın beyazını çırpın, 2 kaşık taze salatalık suyu ekleyin, dikkatlice karıştırın.

Her cilt tipine uygun yumuşatıcı maske

Büyük bir havucu ve patatesi soyduktan sonra yumuşatıncaya kadar kaynatın. Daha sonra soğuyuncaya kadar bekleyin ve püre haline gelene kadar karıştırın. Yüzünüze sürün ve 10 dakika kadar bekleyin ve ılık suyla temizleyin.

Kuru Ciltler icin Maskeler: Kabak Maskesi

Pisirilmis kabaktan 2 corba kasigi iyice karistirildiktan sonra, icerisine 1 corba kasigi zeytin yagi veya badem yagi karistirilir. Elde edilen karisim yüze sürülüp, 20 dakika sonra ilik su ile yikanir.

Kuru Ciltler icin Maskeler: Marul Maskesi

Marul yapraklari ince ince kiyilir, üzerine zeytin yagi ve birkac damla limon suyu sikilir (lapa haline gelmesi icin). Yüze sürülür, 20 dakika sonra yavas yavas evvela sicak su ile, sonra soguk su ile yikanir. Marul yerine, rendelenmis turp veya patates de kullanilabilir.

Kuru cilt için avakado maskesi

Olgun bir avokado meyvesi kabuksuz olarak çatalla ezilir ve yarım tatlı kaşığı bal, bir tatlı kaşığı elma sirkesi ile iyice karıştırılır. Bu karışım daha sonra bir yumurta sarısı ile karıştırılır ve içine 3 yemek kaşığı dolusu zeytinyağı eklenir. Cilde 20-30 dakika uygulanması yeterli olur.

Sivilce ve reçeteleri

Sivilce (bir başka adıyla akne, acne vulgaris) günümüzde en sık rastlanan cilt hastalıklarındandır. Bu yağ bezlerinin iltihaplı hastalığı genel olarak 30-35 yaşlarından sonra geçer. Ciltte sivilce oluşumunda kozmetik ürünlerin kullanımına dikkat edilmesi gerekir. Kullanılan ürünler sivilceyi besleyici özellikte olmamalıdırlar.
Sivilceleri sıkmak riskli bir uğraştır, iz kalabilir, iltihaplanma yayılarak artabilir. Yine de sıkılmadan durulacak gibi değilse bunu çok dikkatli yapmakta fayda var.

İlk önce deri buhara tutulmalıdır. Uygun bir kabın içine kaynar su dökün ve üzerine kuru ot ekleyin (papatya, aynı safa, nane veya civanperçemi bitkilerinden birini seçin), yüzünüzü kabın üzerine yaklaştırın ve kafanızın üzerine havlu kapatın. 7-10 dakika böylece bekleyin. Unutmadan, bu işlem öncesi el ve tırnaklar iyice temizlenmelidir, varsa alkolle durulanmalıdır. Bunları yapmazsanız sıktığınız sivilcenin yerinde çıban oluşabilir. Kaş yaparken göz çıkarmamak lazım.
Deriyi buhara tutma işlemi tamamlandıktan sonra sivilceyi çok dikkatli bir şekilde sıkın. Sivilceyi sıktığınız kısmı alkolle silin. Bir süre sonra gözenek sıkılaştırıcı maskeyi kullanabilirsiniz: yumurta akı, 1 tatlı kaşığı bal, 1 tatlı kaşığı tuz; hepsini çırpın, yüzünüze maske olarak uygulayıp 25 dakika bekletin, sonra yıkayın. Veya bir başka maske tarifi: 1 tatlı kaşığı bal, 1 tatlı kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı maya, limon suyu, 1 tatlı kaşığı ılık su; hepsini karıştırın, yüzünüze sürün, 20-25 dakika bekletip yıkayın.
Yağlı ciltler alkol içeren losyonla veya karışımla günde birkaç kez silinmelidir. Bunu özellikle dışarıdan eve geldiğiniz zaman yapmaya gayret gösterin.
Haftada bir kez “tuzla tedavi” yapmayı deneyin. Banyodan sonra, pamuğu tuza batırın sonra yüzünüzü dairesel hareketlerle silin. Yüzünüzü yıkayın.
Sivilce tedavisi komplike bir şekilde gerçekleştirilmelidir, haricen kullanılan ürünler olduğu gibi, bazı ürünleri de dahilen kullanmalısınız. Sivilceden kurtulmak için öneriler:
-Beyaz lilyumun taze çiçeklerini şişeye koyun, üzerine alkol eleyin, her akşam bu karışımla yüzünüzü silin.
-Aloe yapraklarının suyunu kullanabilirsiniz. Aloe yapraklarını toplayın, yıkayıp 10 gün serin bir yerde saklayın. Sonra suyunu sıkın. Bu suyla yüzünüzü silin.
-Huş ağacı tomurcuğundan yapılan kompres sivilcelerden kurtulmaya yardımcı olur. 1 yemek kaşığı huş ağacı tomurcuğunun üzerine bir su bardağı sıcak su ekleyip 10-20 dakika kaynatın. Soğuttuktan sonra yüzünüze uygulayın. Tomurcukları çay gibi demleyerek içebilirsiniz de. Huş ağacı yaprakları da kullanılabilir. Yıl boyunca çayını için ve sağlıklı olun. Bu çayla ayrıca saçlar da durulanabilir.
-Sinirliotun taze sıkılmış suyuyla yüzünüzü silin, maske olarak kullanın.
-2 çorba kaşığı yabani çuha çiçeği köklerine 1 bardak kaynar su ekleyin. 1 saat bekleyin. Süzüp cildinizi bu çayla silin.
-1 çorba kaşığı mürver çiçeğine 1 bardak sıcak su ekleyin, demleyin. Günde 3 defa bu çayı bölerek için.
-Yabani kiraz çiçeklerini kaynatın, suyuyla yüzünüzü yıkayın.
-Çam kabuğu, tomurcuğu ve yapraklarını kaynatın, yüzünüzü yıkamak için kullanın. Banyo için de kullanabilirsiniz.
-300 ml kaynayan suya acı pelin otunu ekleyin. Demleyin. Kompres olarak kullanın. Taze pelin suyunu maskelere ekleyin.
-Devetabanı yapraklarına sıcak su ekleyin (1:10), yağlı ciltler için maskelerde kullanın.
-4 çorba kaşığı oğulotu (melisa) + 1 bardak kaynar su. Şişliklerde kullanabilirsiniz.
-1 çorba kaşığı andız köklerine yarım litre sıcak su ekleyin. 5 dakika kaynatın. Süzün. Yüzünüzü yıkamak için kullanın. Taze halde maske yapımında kullanabilirsiniz.

İçecek Reçeteleri:
- 2 çorba kaşığı ısırgan yaprağına 2 bardak sıcak su ekleyin, 2 saat bekleyin. Günde 4 defa yarım bardak için.
- 1 çorba kaşığı karahindiba köklerine 1 bardak kaynar su ekleyin, 15 dakika kaynatın. 45 dakika soğutun, süzün. Ünde 3 defa yarım bardak, yemekten 15 dakika önce için.
- 3 ölçü andız kökü, 3 ölçü at pıtrağı kökü, 4 ölçü sarı kantaron otunu demleyin. Günde 2 bardak için.
- Dereotu tohumu, at pıtrağı kökü, meyan kökü, karahindiba kökü, akdiken kabuğu – eşit miktarda karıştırın, demleyin, yemekten yarım saat önce yarım bardak sıcak olarak için.
- Adaçayını çay veya kahve yerine için
Sivilcelere karşı diğer yöntemler:
- Yüz temizleme losyonu. 1 tatlı kaşığı papatya, 1 tatlı kaşığı sarı kantaron, 2 tatlı kaşığı kartopu çiçeği. 200 ml sıcak su ekleyip, kapağını kapatıp demleyin, 30 dakika bekletin. Yüzünüzü ılık karışımla silin.
- Maske. 1 tatlı kaşığı kartopu çiçeği, 1 tatlı kaşığı kalendula çiçeği ve 1 tatlı kaşığı tarla at kuyruğunu karıştırın. 200 ml sıcak su ekleyip kapağını kapatın. Patatesi haşlayın, suyunu süzün ve demlediğiniz çayı patateslere ekleyin, iyice ezin, maske hazırlayıp yüzünüze sürün. 15-20 dakika bekleyin. Ilık suyla yıkayın.
- Temizleme losyonu. 2 çorba kaşığı tarla atkuyruğuna 150 ml oda sıcaklığındaki suyu ekleyin, kapatıp bir gece bekletin. Sabah 1 kaşık karışıma 3 kaşık karpuz suyu denk gelecek şekilde karpuz suyu ekleyin. Yüzünüzü bu karışımla temizleyin.
- Domates maskesi. 2 çorba kaşığı domates rendesine 1 çorba kaşığı nişasta ekleyin, maske hazırlayıp yüzünüze uygulayın. 15-20 dakika bekletip soğuk suyla yıkayın.
Buz küpleri
Bazı şifalı bitkileri kullanarak buz küpleri hazırlayabilirsiniz. Buz küplerini sabahları kullanabilirsiniz. Onları yüzünüze sürmeniz cildiniz için yararlı olacaktır. Ancak eğer buzun cildinize iyi gelmediğini hissederseniz erimeye bırakın, pamuk yardımıyla yüzünüze sürün.
- Şerbetçi otu buz küpü. 1 kaşık şerbetçiotu kozalağına 50 ml sıcak su ekleyin, kapağını kapatıp 30 dakika demleyin. Buz kalıbına boşaltın. Ve dondurucu bölmeye yerleştirin.
- Kalendula yapraklarından buz küpü. 2 kaşık kalendula yaprağına 50 ml sıcak su ekleyin, kapağını kapatıp demleyin. Kalıplara boşaltıp dondurun.
- Adaçayı buz küpleri. 1 tatlı kaşığı adaçayı yaprağına 50 ml sıcak su ekleyin, 5-7 dakika demleyin. Dondurup kullanın.
- Dere otu tohumu buz küpü. 1 tatlı kaşığı dereotu tohumuna 100 ml sıcak su ekleyin, 15 dakika bekleyin. Süzüp soğutun ve kalıplara boşaltın.
- Meyve suyu küpleri. Bazı meyve ve sebzelerin suyunu dondurarak kullanabilirsiniz; Karpuz suyuna çok az tuz ekleyerek dondurun. 2 kaşık ayva suyu+2 kaşık maydanoz suyunu karıştırın. Buz kalıplarına döküp dondurun. Veya çilek suyuna kavun suyu ekleyin, karıştırıp dondurun.
- Gül küpleri. 3 tatlı kaşığı gül yaprağına 50 ml sıcak su ekleyin, kapatıp soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra yapraklarıyla beraber kalıplara döküp dondurun.

Deri: Cilt Kanserleri

17 Mayıs 2008 Cumartesi

Deri kanseri sıklığında son yıllarda artış olmuştur. Bunda en önemli rolü ultraviyole oynar. Işın, ısı, travmaya maruz kalmak; arsenik, katran, kurum, madeni yağlar,parafin ile uzun süreli temaslar deri kanseri sıklığını arttırır.Karsinojen maddelerle çalışan endüstri işçilerinde bu tip kanserler gelişir.İyileşmeyen yaralar,cilt hastalıkları,eski yanık sahalarında da kanser gelişme riski vardır.Açık tenli, sarışın ve kızıllarda cilt kanseri sıklığı koyu tenlilere oranla çok daha fazla görülür. Cilt kanserlerine öncülük eden çeşitli lezyonlar da olabilir.Bunların erken tespit edilip tedavisinin yapılması cilt kanseri sıklığını azaltır. Çeşitli bölgelerdeki iyileşmeyen yaralar öncü lezyonlardan olabilir.Vücutta eskiden beri var olan benlerde büyüme, küçülme, kanama, kaşıntı, kabuklanma gibi şikayetler hekime başvurulmasını gerektirir. Yaşla birlikte deri kanseri sıklığı artar.

Deri kanserlerinin en sık görülen üç tipi vardır:
1. Bazal hücreli kanser
2. Epidermoid kanser
3. Malign melanom

Bazal hücreli kanser % 85 baş boyun bölgesinde görülür.Genelde yüzeyden hafifçe kabarık, üstü kabuklu, pullu, parlak, üzerinde küçük damarcıklar bulunan olmak üzere çeşitli görünümlerde olurlar.Cilt kanserlerinin en yavaş ilerleyeni ve başka uzak organlara en az yayılanıdır. Genelde erken tanı konur, çok nadiren tekrarlar ve tedavisinde başta cerrahi olmak üzere kriyoterapi, küretaj, radyasyon, laser, topikal 5 -FU kullanılır.

Epidermoid kanser 2. en yaygın görülen cilt kanseridir. Cildin en üst tabakasındaki atipik epidermal keratinositlerden gelişir. Nadiren normal ciltte meydana gelebilmekle birlikte, genellikle güneşten hasar görmüş ciltte yada aktinik keratoz gibi öncü lezyonlardan gelişir. Virüsler, eski yanık alanları,iyileşmeyen yaralar , çeşitli cilt hastalıkları zemininde de gelişir. Çeşitli sekillerde olabilirler. İleri dönemlerde genelde kötü kokuludurlar.Oldukça hızlı büyür, derin ve uzak dokulara doğru hızlı ilerler. Tedavileri öncelikle cerrahidir. Kanserin bulunduğu döneme göre ek tedavi prosedürleri uygulanır.

Malign melanom deriye rengini veren pigmenti üreten, melanosit adı verilen hücreden gelişir.En öldürücü cilt kanseri tipidir.Güneşe maruz kalan bölgelerde özellikle sık görülür.(Kadınlarda bacaklar, erkeklerde gövdede…) Çeşitli renklerde (kırmızı, beyaz, mavi veya karışık renkli), düzensiz sınırlı(köşeli, çentikli vs.) ve düzensiz yüzeyli olabilirler. Hastalar lezyonlardaki kaşıntı, kanama, ülserasyon, boyut ve rengindeki değişikliklerden dolayı hekime başvururlar. Eskiden vücutta var olan benlerden gelişebileceği gibi sonradan oluşan benlerin zemininden daha çok gelişirler. Erken tanı son derece önemlidir.Cerrahi tedaviye ek olarak çeşitli ilaçlar da kullanılır.

Deri kanserleri gözle görülebilen bölgelerde ortaya çıktığından genellikle erken devrede tanı konabilmekte ve tedavide başarı oranı bu nedenle yüksek olmaktadır. Yüzünüzde, ellerinizde ya da vücudunuzda bir aydan daha uzun süre iyileşmeyen kapanmayan yara, fark ederseniz zaman geçirmeden doktorunuza başvurunuz. Şüpheli yaralardan ufak bir parça alınarak yapılacak olan patolojik inceleme ile yaranın kanser olup olmadığı belirlenecektir. Ayrıca bu yolla ne tip bir yara ise buna göre uygun tedaviye karar verilecektir.

Dudak, yüzün alt bölümü veya kulak kepçesi derisinde iyileşmeyen bir yara fark ederseniz şüphelenmeniz gerekir. Deri kanserleri arasında klinik olarak en az zararlı olanı “bazal hücreli” olan tiptir. Genellikle seneler sürebilen yavaş bir gelişim gösterir. Krater şeklinde ortası çukur bir yara etrafa doğru yavaş yavaş genişler. Daha hızlı olarak aylar içinde gelişen deri kanseri ise “yassı hücreli” tiptir. Klinik olarak daha kötü huylu olup yine zamanında ve çok yayılmadan teşhis konduğunda tamamen tedavisi mümkündür. Daha da kötü prognoza sahip olan kanser olan “Malign melanom” hastalığında, deride daha önce mevcut olan veya sonradan çıkan bir leke (ben) koyu siyah veya koyu mor renk değişikliğine neden olur; bazen de ortadaki bir lekenin etrafında daha küçük lekeler görülür. Bunun dışında leke üzerinde kanama veya renk değişmesi olabilir.

Baş veya boyun derisinde özellikle büyüklüğü artan siyah veya koyu mor renkli bir leke fark ederseniz muayene olmanız gerekir. Önceden mevcut olan bir nevüste (ben) huy değişimi, renk değişimi, çapında hızlı artış, üzerinde kanama, kabuklanma, tüylenme veya tüylerin dökülmesi, etrafında uydu yeni lezyonların oluşması durumunda mutlaka doktora başvurunuz. Deri kanserleri genellikle güneş ışınlarının vücuda dik açıyla geldiği bölgelerde ve güneş ışınına uzun süre ve sürekli maruz kalanlarda daha çok görülür ve bu etki yıllar içinde birikim gösterir ve olasılık giderek artar (bazal hücreli ve yassı hücreli tipler). Malign melanoma ise çoğunlukla güneşten uzak kapalı odada uzun süreli çalışıp daha sonra birden örneğin yaz tatilinde kısa süreli fakat çok şiddetli güneş ışınına maruz kalanlarda görülebilir.

Atmosferdeki ozon tabakasının günümüzde kullanılan bazı maddelerin oluşturduğu çevre kirliliğine bağlı olarak tahrip olması sonucunda güneş ışınlarının zararlı etkisi giderek artmaktadır. Bu nedenle güneş ışınlarından korunmak, özellikle bu etkinin çok arttığı saatlerde güneşe çıkmamak (saat 10-16 arası) ya da güneş ışınından koruyucu kremler kullanılması, geniş gölgelikli şapkalar giyilmesi önerilmektedir. Deri yüzeyinde oluşabilecek yaraların erken devrede tedavisi çok daha kolay ve başarı oranı daha yüksektir.

Deri kanserlerinin sık görüldüğü bir bölge de alt dudaktır. Özellikle erkeklerde daha sık görülmekte ve zaman kaybedildiğinde yara genişlemekte tüm dudağı tutabilmekte, hatta buradan boyun bezelerine (lenf bezi) ve diğer organlara (akciğer, kemik) yayılabilmektedir. Yine erken devrede tanı konduğunda tamamen tedavisi mümkündür.

Deri kanserlerinde birinci tedavi seçeneği cerrahi tedavi yani kanserli kısmın yeteri kadar dışından çıkarılması ve oluşan doku eksikliğinin hastanın başka bölgesinden aktarılan kendi dokuları ile onarılmasıdır. Kanser cerrahisinde birinci amaç tüm kanserli kısımların çıkarılmasıdır. Eğer cerrahi olarak çıkarılabilmesi mümkün olmayacak kadar genişlemiş ya da kontrol edilemeyecek şekilde diğer bölgelere ya da organlara yayılım olmuşsa radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapi (ilaç tedavisi) gibi diğer yöntemlere başvurulur.

DIC: Diffüz intravasküler koagülopati: Yaygın damar içi pıhtılaşması

Doç. Dr. Anış Arıboğan
Dr. Devrim Söğüt
Dissemine intravasküler koagülasyon, mikrovasküler tromboz, defibrinasyon sendromu, tüketim koagülopatisi gibi adlarla anılan yaygın damar içi pıhtılaşmasında intrinsik,yada ekstrinsik pıhtılaşma mekanizmasının aktivasyonu sonucu sistemik dolaşımda trombin oluşumu ile karakterize bir sendromdur.

Hemostatik sistem, dinamik bir sistem olup normal koşullarda protrombin trombine çevrilerek pıhtı oluşumu, trombin pıhtılaşmaya yol açmadan antitrombinle ortadan kaldırılıp pıhtı erimesi ile dengeye getirilmektedir. Bu dengenin herhangi bir nedenle bozulması fibrin ve trombin çökmesine, sekonder olarakta fibrinolizin aktivasyonu ile gelişen ve fatal sonlanabilen bu tabloya neden olabilir.

Trombin etkisi ile çeşitli organların küçük damarlarına yaygın olarak fibrin çöker (mikrotrombüs). Fibrin birikimi ile trombositler ve fibrinojen başta olmak üzere bazı pıhtılaşma faktörleri ( II, V, VIII ), eritrositler ve platelletler tüketilmektedir. Fibrinolitik sistemin harekete geçmesi ile damarlara oturan fibrin plazmin tarafından eritilir ve dolaşıma fibrin yıkım ürünleri çıkar (Sekonder fibrinoliz ).Fibrinolizin esas amacı DIC’ı sınırlamak olmakla birlikte ağır olgularda kanama eğiliminin artmasına neden olarak zararlıda olabilmektedir.

DIC genelde akut bir bozukluk olmakla beraber bazen subakut yada kronik şekillerde de görülebilir klinikte görülen hemorajik diatez tablosundan fibrin yıkım ürünlerinin anti koagülan etkileri, trombositopeni ve pıhtılaşma faktörlerinin eksiklikleri sorumludur. Küçük damarlardaki fibrin birikimleri iskemik doku nekrozlarına (bilateral renal nekroz, sürrenal nekroz gibi.)neden olabileceği gibi bazen de fibrin liflerinin damar lümenini tamamen tıkayacak şekilde çöktüğü durumlarda mikroanjiopatik hemolitik anemi gelişebilir.

İntravasküler koagülasyon hafif travma gibi rölatif olarak önemsiz bir stimulus aracılığıyla da aktive olabilir. Etki sürekli azalmış bulunmadığından karaciğer tarafından aktive pıhtılaşma faktörlerinin sirkülasyonuna bağlıdır. Ayrıca retiküloendotelyal sistem tarafından fibrinin küçük bir kısmı hızla temizlenir. İnhibitörler ise fibrinolitik sistemle yokedilirler. Benzer şekilde platellet agregasyonu plazma ADPazların etkisi ile önlenebilir. Sonuç olarak normal koşullarda bile önemli mikrotromboz gelişebilir.

DIC staz tarafından arttırılır. Çünkü koagülanlar normalde dolaşımdaki inhibitörler tarafından inaktive edilip karaciğer ve retiküloendotelyal sistem tarafından temizlenirken staz inhibitörlerin koagülanlara ulaşmasını önler. Retiküloendotelyal sistemin blokajı da aktive pıhtılaşma faktörlerinin ve fibrinin dolaşımdan temizlenmesini arttırdığından DIC’i arttırır.

Bir zamanlar obstetrik pratikte ara sıra karşılaşılan bir komplikasyon sayılırken günümüzde medikal ve cerrahi pratiğin tüm spektrumlarındaki hastalarda en sık da yoğun bakımlardaki hastalarda karşılaşılan yaygın bir hematolojik bir komplikasyon olduğu görülmüştür. Koagülasyon faktörleri, platelletler ve eritrositlerin karaciğer ve kemik iliği tarafından üretilebilenden çok daha fazlasının hızla tüketilmesi sonucu oluşan bir sendromdur. Akut DIC’ de fibrinojen-fibrin yıkım ürünleri serumda hemen gösterilebilirken, kronik DIC’ de hepatik sentez hızına yakın bir tüketim olduğundan erken dönemde gösterilemeyebilir. Çünkü normalde karaciğer kandaki fibrinojenin beş katını, kemik iliği kandaki platellet sayısının on katını üretebilir. Ara sıra sentez hızı tüketim hızını aşar ve net sonuç normalin üzerinde fibrinojen, faktör V,VIII, XIII ve platellettir. Kronik DIC’de kompensatuar fibrinolitik mekanizmalar da aktif olduğundan dolaşımda fibrinojen-fibrin yıkım ürünleri de artmıştır.

Trombin, doku ekstratları, eritrosit lizatlarının deneysel olarak deney hayvanlarına verilmesi pıhtılaşma proçesini başlatmış ve platellet agregasyonunu indüklemiştir. Pıhtılaşma proçesinin stimülasyonunun ilk göstergesi koagülasyon zamanının kısalmasıdır. Fakat proçes devam ettiğinde platellet, fibrinojen, protrombin, faktör V , VIII kaybı nedeniyle kan inkoagüle hale gelir.

Önceleri bazı hastalardan alınan kanların test tüpünde pıhtılaştıktan sonra tekrar akıcı hale geldiğine dair vakalar rapor edilmiştir. Daha sonraları fibrinolitik aktivitenin artışı ile kanama olan durumlar arasında bir bağlantı kurulmuştur. Daha yakın zamanlara gelindiğinde vakaların çoğunluğunda primer fibrinolitik bir durumun tanımlandığı önceden yayımlanmış vakalar gözden geçirilmiş ve çoğunda primer fibrinolizin sekonder fibrinolizden DIC oluşumuyla açıklanmıştır. DIC yada fibrinolizden herhangi biri baskın olabileceği gibi aynı proçesin devamı da olabilirler.

Yaygın damar içi pıhtılaşmada lokal fibrinolitik aktivitede sekonder artışın, aktif faktör XII’nin fibrinolitik sistemi aktive etmesine yada yaygın damar içi pıhtılaşma bölgesindeki endotel hücrelerinden anoksiye bağlı doku aktivatörlerin salınmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir.

İntravasküler fibrin birikintileri genelde pıhtılaşmanın erken proçesini indüklerken, indüksiyondan sonraki günlerde uzun süre görünmezler.Bunun nedeni fibrinolitik sistemin sekonder aktivasyonuyla parçalanmalarındandır. Sekonder artış lokalizedir ve genelde plazma yada sistemik fibrinolitik aktivitede bir artış yapmaz. Buna rağmen fibrinin lokal yıkımı kan dolaşımında fibrin yıkım ürünlerinin artışıyla sonuçlanır. Bu olay DIC’deki koagülasyon defektine katkıda bulunur.

Şayet fibrinoliz inhibitörü epsilon amino kaproik asit (EACA) verilirse erken dönemde tüketim proçesi ile etkileşerek yaygın tromboz şiddetlenir ve organ nekrozu görülebilir.Bu proçes jeneralize Schwartzman reaksiyonuna benzer. Bu gözlem fibrinolitik mekanizma aktivasyonunun tüketim koagülopatisinin bir sonucu olarak görülebileceğini ve diffüz intravasküler trombozun önemli bir koruyucu mekanizma olabileceğini telkin eder.

Patogenez

DIC’in gelişim mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Kendi başına bir hastalık olmayıp bütün hayati tehlike oluşturan durumlarda ortaya çıkabilen bir semptomdur. Doku harabiyetiyle kana salınan yıkım ürünü yada toksinler, endotoksin, immün kompleksler, hipoksi ve asidozun rolü üzerinde durulmaktadır. Bu etkenlerin doku tromboplastini salınmasına, bununda koagülasyon olayının başlamasına neden olduğu kabul edilmektedir. Bu etkenleri üç grupta toplayabiliriz :

1 – Koagülasyonun sitimülasyonunu takiben doku faktörlerinin (doku tromboplastini) dolaşıma geçmesi: Obstetrik komplikasyonlar, travma, hemoliz, karsinomalar gibi.

2 – Trombosit agregasyonunun stimülasyonu ile pıhtılaşma mekanizmalarının uyarılması sonucu oluşan trombinin etkisi ile trombositlerden ADP salınımı : Septisemi, viremi, immün kompleks varlığında trombositlere direk etkiyle.

3 – Yaygın endotel hasarı ile pıhtılaşma mekanizması ve trombosit adezyonunun uyarılması : Yaygın yanıklar ve vaskülitli hastalar gibi.

Fizyopatoloji altta yatan hastalık proçesine yada başlatan olaya bağlı olarak intrinsik, ekstirinsik yada ortak yolun aktivasyonuna bağlıdır.

Gram(-) enfeksiyonlarda endotoksinin lipopolisakkarit komponenti direk faktör XII’nin yani intrinsik yolla olur.Daha da ileri giderek hücre lizisine, granülosit degranülasyonuna, ekstrinsik koagülasyon sistemini başlatan tromboplastik aktivite ile bir substansın salınımına yol açarak majör intra vasküler koagülasyon yaparlar.

Akut promyelositik lösemide lizis ve promyelositlerden tromboplastik aktivatörün (proteaz ) salınımı intravasküler koagülasyon için % 100 risk taşır.

Musin üreten adenokarsinomlardanda benzer şekilde ekstirinsik sistem aktivasyonu yapan bir tromboplastik substans salarlar.

Obstetrik komplikasyonlarda puerperal gram(-) sepsisteki endotoksin aracılığıyla koagülasyon başlayabileceği gibi komplikasyonların plasentayı etkileyip anne dolaşımına tromboplastik aktivatör salınımı da koagülasyonu başlatabilir.

Önemli ve travmatik bir doku hasarı olmuşsa yada geniş alanlarda doku nekrozu varsa DIC olasılığına karşı dikkatli olunmalıdır. Doku faktörü dolaşıma yalnız hasarlanmış doku yüzeyinden salınmaz, dolaşan kandaki monositlerin endotelyal hücrelerle direkt temasıylada salınabilir. Bu mekanizma daha çok endotoksemide görülen DIC mekanizmasıdır. Ancak bir takım inflamatuar durumlarda monokinlerden IL 1 ve TNF v.b sentezlenip sekrete edilmesiyle karışabilir. DIC’le karışan bir başka mekanizma da akut hemoliz sırasında eritrositlerden tromboplastin like substans salınmasıdır.masif kan transfüzyonu ve lösemik tümörlerden proteaz sekresyonu ile,i solit tümör hücrelerinin doğrudan faktör X’u direk aktivasyonu ile oluşur. Solit tümörlerde DIC genellikle kroniktir yada hemorajik eğilim hafiftir. Fakat majör damar trombozu ( derin ven trombozu, pulmoner emboli gibi.) sık bir komplikasyondur. Bunlar heparine yavaş cevaplı, oral antikoagülanlara yanıtsız ve rekürrens eğilimi olan trombozlardır. Bazen orta çaplı arterlerin trombozu da görülebilir. Bunlar özellikle alt ekstremitede gangrene yol açarlar.

Klinik Bulgular

Hastalarda asemptomatikten şoka kadar giden klinik görünümlerle karşılaşılabilir. Bu klinik görünümleri birkaç grupta sınıflandırabiliriz:

1 – Çoğu hastada intravasküler tromboz proçesine ait herhangi bir semptom görülmez. Ancak platellet fonksiyon testleri v.b laboratuar testleri anormaldir.

2 – Kanama : Pıhtılaşma faktörleri ve platelletlerin tüketimi sonucu görülür. Eğer cerrahi travma yada doğum sonrasıysa çok şiddetlidir. Ancak peteşi, ekimos, enjeksiyon yerlerinden ve jinjivadan sızıntı, cilt altı hematomları, epistaksis, hematüri, gastro intestinal hemoraji, intrakranial hemoraji şeklinde olabilirler. Bazen şok yada koma düzeyine ulaşabilir. Kanamalartla konbine multi organ yetmezlikleri (böbrek, akciğer gibi ) görülebilir.

3 – İntravasküler tromboza bağlı iskemiye sekonder organ hasarı ( böbrek, beyin ve kalp gibi)

görülebilir. Ayrıca kronik DIC’de glomerüllerde fibrin birikimi sonrası oligürü ile karakterize böbrek yetmezliği bulguları sık olarak olaya iştirak eder.

4 – Eritrositlerin damarlardan geçerken hasarlanmaları sonucu oluşan trombus ve fibrin mataryalleri tarafından lümen bloke edilir. Bu durum mikroanjiopatik hemolitik anemi olarak adlandırılan bir anemiye neden olur.

5 – En ciddi sonuç şok ve komadır. Bazen altta yatan septisemi, travma, yanık gibi durumlarda oluşan şoktan ayırd etmek zor olabilir.

Tanı

DIC akut formunda fibrinojen düzeyi düşük, protrombin zamanı uzamış,aktive PTT uzamış, faktör V, VIII, II, XIII düzeyi azalmış, trombositopeni oluşmuştur. Gerçek tanı fibrinojen-fibrin yıkım ürünlerinin (FDP)serumda immünoassay ile gösterilmesiyle konur . FDP yüksek titrededir ve fibrin monomer polimerizasyonu uzamıştır. Geleneksel FDP testleri fibrin ile fibrinojen yıkım ürünleri arasındaki farkı çıkaramaz, daha az spesifik ancak daha sensitiftir. D-dimer testi fibrin proteolizi için spesifiktir. Bu ölçüm teorik olarak FDP ölçüm standartlarının üstündedir. Ancak tanıda daha fazla bilgi vermez. Dolaşımda fibrin kompleksleri artmıştır. Fibrinojen dolaşımda % 100mg’ın altındaysa TT uzar, ancak % 100’ün üzerinde ve TT uzamışsa FDP’nin arttığını gösterir. Faktör II, V eksikliğinde PT, V, VIII eksikliğinde PTT uzar.

Mikroanjiopatik hemolitik anemi geliştiğinde periferik kan yayması preparatlarında parçalanmış üçgen yada miğfer şeklinde eritrositler görülür. Retikülosit sayısı hemolize sekonder artmıştır.

Trombositopeni ve periferik yaymada trombosit kümelerinin görülmemesi mikrovasküler trombozda platellet tüketiminin ve dolaşan trombinin platellet aktivasyonunun bir sonucu olarak görülebilir. Antitrombin III azalmış, eoglobulin lizis time kısalmıştır.

Fibrin monomer formasyonu aranması, fibrinopeptit bakılması gibi daha komplike testler varsa da nadiren tanıyı teyit için kullanılırlar.

Kronik DIC’de

Mikroanjiopatik hemolitik anemi olabilir yada olmayabilir;

Platellet sayısı normal yada düşüktür;

PT normal yada düşüktür;

PTT normal yada düşüktür ;

TT normal, düşük yada yüksektir ;

Fibrinojen normal, düşük yada yüksektir ;

Faktör VII normal yada yüksektir;

Fibrin monomerleri ( protamin sülfat, etanol jelasyon testi ile ) +/-

Fibrin solubl monomer kompleksleri +

Fibrinopeptit A+

FDP (D-dimer testi ile) hafif artmıştır.

Eoglobulin lizis time normal yada azalmıştır.

Antitrombin III normaldir.

Fibrinojen azalmıştır.

PT , APTT artmıştır.

Platellet azalmasına tanıda güvenilemez. Tanı fibrinojen ve fibrin yıkım ürünlerinin artışının gösterilmesiyle konur. İlaveten plazmada solubl fibrin kompleks varlığının gösterilmesi önerilir. Solubl fibrinojen-fibrin arası ürünlere protamin sülfat yada etanol ilavesiyle jelleşme görülür. Güçlü (+) olduğu vakalarda DIC’den şüphelenmek gerekir. Zayıf (+) yada (-) ise fals (+) yada (-) olabileceğinden çok değerli değildir.

Fibrinojen-fibrin yıkım ürünlerinin düzeyinin artması DIC için spesifik değildir. Geniş aort anevrizmalarındaki fibrin birikiminin hızlı turnover ile erimesi sonucu da sirkilasyonda FDP düzeyi artabilir. Benzer şekilde Kasabach Merritt sendromundaki dev hemanjiomlarda da aynı olay gerçekleşebilir.

FDP akut yada kronik glomerüler bozukluklardada da benzer şekilde renal glomerüllerdeki lokalize intravasküler trombozun göstergesi olarak artabilir. FDP’nin arttığı ABY yada KBY’lilerde bu durum DIC varlığını düşündürmemelidir.bu kurala uymayan bir önemli istisna gram(-) septisemi şoku yada mikrovasküler trombozun birçok hedef organından biri olan renal tübülide bulunduğu ABY dir . Bu durumun özel bir önemi de DIC le bağlantılı bilateral renal kortikal nekroz gelişim riskinin gram (-) sepsisli, septik abortuslu kadınlarda atlanmamasıdır.

DIC’le İlgili Klinik Durumlar

Obstetrik Komplikasyonlar: Abruptio plasenta

Plasenta previa

Plasenta accreata

Amnion sıvı embolisi

Ölü fetus sendromu

Eklampsi (preeklampsi ?)

Abortus (hipertonik salin solüsyonuyla )

Hidatik mol

Eksta uterin gebelik

Forsepsle doğum

Septik abortus

Doku Travması: Majör cerrahi (akciğer, prostat, açık kalp cerrahisi gibi )

Majör travma yada yanıklar ( güneş çarpması dahil )

Yağ embolisi

Transplant reddi

Strok

Kafa travması ( beyin dokusu destrüksiyonu )

Anaflaktik ilaç reaksiyonları

Hemolitik transfüzyon reaksiyonları

Hemolitik Proçesler:Masif kan transfüzyonu

Boğulmalar

Enfeksiyona sekonder akut hemoliz

İmmün mekanizmalar

Asit ingestion

Malign Neoplazmlar: Solit tümörler (akciğer, prostat, over,pankreas,mide,meme)

Lösemi ve lenfomalar ( özellikle akut promyelositik lösemi )

Yılan Sokması

Kardio Vasküler Sistem:AMI (genelde kardiojenik şokla ilgili )

Sirkülatuar kollaps ( herhangi bir nedenle oluşan )

Şiddetli progresif strok

Aortik anevrizma ve Kasabach Merritt sendromu (lokal intra vasküler

koagülasyon)

Kronik Karaciğer Hastalıkları:

Enfeksiyonlar: Bakteriler Gram (-): Meningokok

Pnömokok

Psödomonas

E. coli

Klepsiella

Gram (+): Nadirdir

Riketsialar: Kayalık dağlar benekli humması

Virüsler: Herpes (hemorajik çiçek )

Hemorajik ateşler ( Thai,Kore ve diğer )

Mantarlar: Akut histoplazmoz

Parazitler: Malarya ( özellikle falsiparum )

Siroz

Pediatrik Hastalıklar : Yenidoğan enfeksiyonları (rubella, herpes, CMV )

Yenidoğanın bazı metabolik hastalıkları

Diğerleri : ABY ve KBY

Kollojen doku hastalıkları (özellikle Behçet hastalığı )

Trombotik trombopenik purpura

HUS

Purpura fulminans

Akut pankreatit

Allerjik vaskülit

Amiloidozis

Polistemia vera

Trombasteni

Ülseratif kolit

Ağır diabet

Akut yada kronik parankimal karaciğer hastalıklarındaki koagülasyon problemleri çok sayıdadır. Bunları DIC’den ayırmak zordur. Karaciğer hastalıklarındaki koagülasyon bozukluklarını şöyle sıralayabiliriz:

Prokoagülan proteginlerin sentezinin baskılanması
Hipersplenizme sekonder gelişen trombositopeni
Akut etanol entoksikasyonu ve folat eksikliği gibi dolaşımdan fibrinolitik enzimlerin ve aktive pıhtılaşma faktörlerinin temizlenmesi.
Çoğu klinisyen bugün kronik karaciğer hastalıklarında bir komplikasyon olarak DIC sıklığının arttığını kabul etmekte ve buna delil olarak fibrinojen-fibrin degregasyon ürünlerinin düzeyinin ve fibrinojen azalmasının heparinle düzelmesini göstermektedir.

Tedavi

DIC’deki en tartışmalı konudur. Tedavideki aşamalar şöyle olmalıdır:

Altta yatan hastalığın tedavisi: sepsiste enfeksiyon tedavisi, plasenta previada uterusun boşaltılması, şok varsa düzeltilmesi gibi.
Bu süre içerisinde sıvı replasmanı ve destekleyici tedavi .
Eksik faktörlerin replase edilmesi : Taze kan, TDP, fibrinojen, ağır trombositopenilerde trombosit süspansiyonu, hemoliz varsa eritrosit süspansiyonları, faktör V ve VIII ekstreleri.
Koagülasyonun durdurulması için heparin kullanımı: 150-600 ünite/kg/24s hızıyla kullanılabilir. Ancak bu çok tartışmalı bir konudur. Kanayabilecek açık yarası olmayan amnion sıvı embolisi ve septik şok başta olmak üzere trombozun temel sorun olduğu durumlarda kullanılabilir. Ancak pıhtılaşma başladıktan sonra etkili olamayacağı için trombosit ve pıhtılaşma faktörleri de zaten azalmış olduğundan tehlikeli olabileceği öne sürülmüştür. Bu yüzden tetiklemeyi presipite eden neden bulunan hastalarda koruyucu olarak kullanmak daha yararlıdır. Kronik DIC’de majör damar trombozu olan vakalarda tam doz, promiyelositik lösemi, metastatik prostat kanseri, purpura fulminans gibi durumlarda düşük doz kullanımı yararlıdır. Aktive serum proteazlarını nötralize ederek faktör XII, prekallikrein, XI, X, II ve trombin üretimini kesintiye uğratarak etkili olur. İ.V yada s.k uygulamaları arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Terapinin etkinliği FDP azalması yada D-dimer testinde fibrinojen konsantrasyonunun artması, PT, PTT testlerinin normale dönmesinin takibiyle monitorize edilmelidir.
Epsilon amino kaproik asit anti fibrinolitik bir ajandır. Membran transportu için esansiel aminoasitlerle yarıştığından hepatositlerdeki protein sentezini azaltır. Majör damar trombozlarında, hepatik bozukluklu hastalarda, trombotik stroklarda kulanımında organlarda yaygın tromboz sonucu yetmezlik ve ölüm görülmüştür. Bu nedenle günümüzde tedavide yeri hemen hemen yoktur.
Antitrombin III kofaktörünün klinik olarak replasman tedavisine alternatif olduğuna dair spekülasyonlar vardır. Düşük doz heparinle kombine edilmelidir. Ancak tedavideki yeri tartışmalıdır. Akut dikte alternatifler arasında sayılabilir.
Platellet faktör 4 salınımı platellet fonksiyonunun inhibisyonunu önler. Ancak akut DIC dışında kullanımı tartışmalıdır.
Soğuk, insolubl globulin RES fonksiyonunu düzeltmek için kullanılır. Ancak bu görüş de henüz tartışmalıdır. Akut DIC’de kullanılabilir.

Divertiküler hastalık

DİVERTİKÜL NEDİR?

Kalınbarsakların çeperinde yıllar içinde oluşan küçük baloncuklara divertikül adı verilir. 40 yaşından sonra genelde ortaya çıkarlar. Birkaç taneden yüzlerce adede kadar sayılara ulaşabilir.

DİVERTİKÜL OLMASI HASTALIK MIDIR?

Barsaklardaki bu baloncukların oluşması tek başına bir hastalık değildir. Ülkemizde kesin istatistikler olmamakla birlikte gelişmiş ülkelerde, örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde, 60 yaş civarı insanların yarısında divertiküller mevcuttur. Divertikül içine sert dışkının takılıp kalması ile bu bölgede iltihabi bir hadise başlayınca Divertikülit gelişir.

Divertiküllerin boynundaki kan damarlarından dışkı tahrişi ile kanama olursa Divertikül kanaması belirir.

Divertikülit ve kanama Divertiküler Hastalık grubunu oluşturur.

DİVERTİKÜLER HASTALIK GELİŞMESİNE YOL AÇAN FAKTÖRLER

Posadan fakir beslenme, düzensiz ve sert dışkılama alışkanlığı divertiküler hastalık gelişmesine zemin hazırlar.

DİVERTİKÜLİT NE GİBİ ŞİKAYETLERE YOL AÇAR?

Karında genellikle solda, bazen sağda ağrı ve hassasiyet, ateş yükselmesi genelde ilk şikayetlerdir. Nadiren iltihabi hadisenin süratle ilerlemesi durumunda genel durum bozukluğu ve şok görülebilir.

TANI

Divertikülit sırasında muayene, kan tetkikleri ve batın tomografisi ile teşhis rahatlıkla konur. İltihabi durum geçtikten sonra hastaya mutlaka kolonoskopi adı verilen endoskopik tetkik yapılmalıdır. Bu yöntemle kalın barsağın tamamının içi ayrıntısı ile görülür. Yaşanan hadisenin divertiküllere bağlı olup olmadığı kesin olarak anlaşılır.

DİVERTİKÜLİT TEDAVİSİ

Hafif vakalarda antibiyotik tedavisi ve ağızdan gıda alımının azaltılması veya kesilmesi ile durum düzelir.

Ağır vakalarda hastanede damardan antibiyotik tedavisi ve damar yolu ile beslenme gerekebilir.

İltihabi sürecin barsak delinmesine yol açtığı az sayıda vakada acil cerrahi müdahale gerekebilir.

DİVERTİKÜL KANAMASI

Dışkılama sırasında vişne rengi veya kırmızı renkte kanamaya yol açar. 60 yaş üzeri kanamaların en sık nedenlerinden biridir. Hastaneye yatırılmayı gerektirmekle beraber genellikle ağır bir tabloya yol açmaz.

DİVERTİKÜLER HASTALIK ENGELLENEBİLİR Mİ?

Kalın barsakta divertikül adı verilen baloncuklar bir kez oluşunca herhangi bir tedavi ile kaybolması sağlanamaz. Ancak oluşan divertiküllerin divertikülit (iltihap) ve kanama yapma ihtimalini azaltmak özel beslenme rejimi ile mümkündür. Burada amaçlanan yumuşak, ancak şekilli, bir dışkı oluşmasını sağlayacak kadar posadan zengin bir beslenme tarzına geçmektir. Gündelik en az 30-35 gram posa ve bol miktarda, 1.5-2 litre, sıvı alımı ile düzenli barsak alışkanlığı oluşturulmalıdır. Bu sayede dışkının barsakta uzun süre kalıp sertleşmesine ve divertiküllere takılıp iltihap ve kanama oluşturmasına engel olunabilir.

DİVERTİKÜLER HASTALIKTA CERRAHİ

Divertikülit veya kanama gibi komplikasyonlar önlemlere rağmen tekrarlıyorsa barsağın yoğun olarak divertikülleri içeren bölümünün çıkartılması gerekir.

Divertiküller içinde iltihaplanma hızla ilerleyip barsak delinmesine yol açması durumunda hastanın acilen ameliyata alınması nadir olarak da gerekebilir.

DİVERTİKÜLER HASTALIK KANSERE DÖNÜŞÜR MÜ?

Hayır. Divertiküllerin kansere dönüşmesi söz konusu değildir. Ancak divertiküllere bağlı olduğu düşünülen durumun tam olarak aydınlatılması için hastalık arazları yatıştıktan sonra barsakların kolonoskopi adı verilen endoskopik yöntemle tetkik edilmesi gerekir. Bu sayede kalın barsağın içi ayrıntılı olarak görülür ve kişideki şikayetleri ortaya çıkaran başka bir durum olup olmadığı kesin olarak anlaşılır.

ÖZET

Divertiküller kalın barsakların çeperinde yıllar içinde oluşan baloncuklardır. Bunların iltihaplanması ile divertikülit veya buradaki damarların tahrişi ile divertikül kanaması gelişebilir. Posadan zengin beslenme ve düzenli barsak alışkanlığının oluşturulması ile iltihaplanma ve kanama ihtimali azaltılabilir. Tekrarlayan iltihap ve kanama hecmeleri cerrahi müdahaleyi gerektirir.

Hastalık arazları yatıştıktan bir süre sonra kolonoskopi adı verilen endoskopik yöntemle tüm kalın barsağın içi ayrıntısıyla tetkik edilmelidir.

dolama

Dolama, tırnağın çevresindeki derinin yüzeysel bir enfeksiyonu olup en büyük sıklıkla stafilakoklar veya mantar tarafından meydana getirilir. Bu durum genellikle bir şeytan tırnağını ısırıp kopartma gibi bir yaralanmanın veya tırnak dibindeki deriyi bir işleme tabi tutmak veya deri itmek gibi hareketlerin sonucu olur.

Tırnağa bitişik olan cildin üzerinde kırmızı, şişkin bölge ile kendini gösterir.

Bakteriyel dolama genellikle ani ve ıstıraplı bir enfeksiyondur. Yüzeysel cerahat dolu kabarıklar belirebilir. Tutulan bölgeyi bastırınca cerahat sızıntısı olabilir.

Dolamanın bir başka çeşidine mantar enfeksiyonu sebep olur ve bu, şeker hastalığı olan kişilerde ve ellerini uzun süre su içinde bulunduranlarda yaygındır. Mantar enfeksiyonları ağır ağır gelişir, fakat inatçı olma eğilimi gösterir. Bazen hem bakteriler hem de mantar vardır, böylece daha fazla şişme ve cerahate yol açılır.

Akut bir enfeksiyon tırnağın çevresinden ve epidermisten dolaşarak bunların altına işleyip ağrılı bir apse meydana gelmesine yol açar. Tırnak dibindeki deri kabarır. Tırnak ayrılabilir.

Tırnakta bozulma veya renk atması meydana gelir. Nadir olmakla birlikte, bu enfeksiyon parmağın içine işleyerek tendon dokusuna yayılabilir. Deri boyunca görülen kırmızı çizgiler, bakteriler kanınıza karıştığının işaretidir. Eğer böyle bir durum olursa, doktora gidin. Teşhis için dolamaya hangi tip mikroorganizmanın neden olduğunu belirlemek amacıyla cerahat kültürü yapılabilir.

Tedavi

Sıcak banyolar: Dokuların iltihapla şişmesini azaltmaya yardım edecektir. Bunları takiben bir antibakteriyel madde (bakteri enfeksiyonları için) sürülebilir veya eğer bir mantar enfeksiyonu varsa yüzde 1 lik gentian violet solüsyonu kullanılabilir.

Donma: Donmalar: Soğuk Isırığı

Soğuk ısırığı vücut dokularının donmasıyla oluşan bir rahatsızlıktır. En sık donan bölgeler eller, ayaklar, kulaklar ve özellikle burun uçlarıdır. Eller ve ayaklar vücudun uç noktalarıdır ve özellikle soğuktan dolayı dolaşım kısıtlandığında bu bölgelere giden kan miktarı iyice azalır. Kulaklar ise ince oldukları için fazla bir dolaşıma sahip değildirler burun ise genelde soğuktan iyi korunmaz. Vücudun ana bölgelerindeki ısıyı korumak için diğer bölgelere olan dolaşım neredeyse durma derecesinde kısıtlanabilir. Soğuk ayrıca damarları çevreleyen ve plazmanın damarın dışına çıkmasını önleyen endothelial hücrelere de zarar verir. Plazmanın kayıbı ise kanın damarın içinde pıhtılaşmasına ve dolaşımı daha da yavaşlatmasına neden olur.

Dolaşım azaldıkça dokular donmaya başlar. Hücreler arasında su kristalleşmeye başlar ve hücre içindeki suyu emerek büyür. Buna rağmen donma hücreleri öldürmez. Laboravatuar çalışmalarında hücreler uzun süre donduktan sonra bile canlı kalmışlardır.

Soğuk ısırığından kaynaklanan asıl zarar endothelial hücrelerin zarar görmesidir. Dokular tekrar ısındığında bu bölgeye giden kan pıhtılaşır ve buradaki dolaşımı tamamen durdurur. Bunun sonucunda da o bölgedeki hücreler ölür.

Önlenmesi

Soğuk ısırığı havanın donma noktasının altında olduğu her sıcaklıkta olabilir ama genelde hipotermiyle bağlantılı gelişir. Hareketsizlik dolaşımın yavaşlamasına büyük katkıda bulunur ve dolaşımı engelleyen giysiler de soğuk ısırığına katkıda bulunur.

Bazı durumlarda soğuk ısırığı metallere ya da sıvı yakıtlara temasla da ortaya çıkabilir. Soğuk ısırığını önlemek için onu ortaya çıkaran etkenleri özellikle hipotermiyi ortadan kaldırmak gerekir. Vücudunuzun merkezini sıcak tutarak dolaşımın azalmasını önleyen giysiler vücudunuzun uç noktalarını da sıcak tutar. Ayrıca önemli noktalardan biri de dar ayakkabılar gibi dolaşımı engelleyecek şeyler giyilmemesidir.

Sigara içmek yüzey dolaşımını azaltır ve bu yüzden lokal donmalara katkıda bulunur. Dolaşımı devam ettirmek için el ve ayak parmakları hareket ettirilebilir ve kolları hızla çevirmek dolaşımı hızlandırmak için iyi bir yöntemdir.
Soğuk ısırığını yüzeysel ve derin olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Yüzeysel donuklarda yüz, burun, kulak, parmaklar gibi ufak dokular etkilenir. Yüzeysel donuklar derin donuklar kadar önemli olmasa da eğer gerekli tedbirler alınmazsa derin donuk haline gelebilir. Derin donuklarda ise eller, ayaklar ve hatta bacak ve kolların bir bölümü gibi daha büyük dokular etkilenir. Derin donuklarda büyük miktarda doku ya da bir organın tamamı kaybedilebilir.

Yüzeysel Donuk

Belirtiler Semptomlar

Beyazlaşmış dokular Önceleri acı hissedilir
Üst dokular sert alt dokular daha yumuşak Daha sonra bölge soğuk ve hissizdir

İlk yardım

En etkin ilk müdahale donmuş organın sıcak bir vücutla temas ettirilerek ısıtılmasıdır. Bölgenin ovulmaması ve daha fazla donmasının önlenmesi gereklidir. Bu şekilde ısıtılan bölge kısa sürede bir karıncalanma hissiyle birlikte eski haline gelecektir.

Derin Donuklar

Belirtiler Semptomlar
Deri beyaz Donma sırasında acı
Deri sert ve alttaki dokular da katı His yok
Eklem hareketi yok ya da kısıtlı Eritme sırasında acı
İlk yardım
Dağda :
- Erimiş bölümü eritmeyin
- Etkilenmemiş dokuların donmasını önleyerek zararın artmasını engelleyin.
- Eğer doku erimişse tekrar donmasını ve baskı altında kalmasını önleyin
- Kişiye bol sıvı verin
- Hastayı en kısa zamanda hastaneye ulaştırın

Donmuş bir doku eritildiğinde kişi tamamen işe yaramaz hale gelir. Donmuş bölüm hastaya korkunç bir acı verecektir. Donup erimiş bir organı kullanmak neredeyse imkansızdır. Eğer donmuş bir organ eriyip tekrar donarsa bu organın kaybedilme riski büyük ölçüde artacaktır. Eritme işlemi sadece tekrar donma şansı yoksa ve vücudun eritilmiş bölümü tamamen steril koşullarda korunabilecekse yapılmalıdır. Bu da doğa şartlarında neredeyse imkansızdır. Donmuş bir bölümü eritmek için donmuş organ 38.5°C ile 41°C arasında sıcaklıkta suya sokulmalıdır. Suyun ısısı sürekli kontrol edilmeli ve gerekirse su ekleyerek aynı sıcaklıkta tutulmalıdır. Eritme işlemi organ tamamen eriyip pembe bir görünüm kazanana kadar devam etmelidir. Pembe renk dolaşımın başladığının göstergesidir. Çok zarar görmüş bir organın dolaşımı geri dönmeyebilir. Eritme işlemi sırasında ve sonrasında kişinin organı hareket ettirmesini sağlayın. Eridikten sonra organı steril bir pedle korumalı ve parmaklar arasına steril pedler koyulmalıdır. Hasta hipotermiye girmişsse önce hipotermi tedavisi yapılmalıdır. Donmuş bölgeye aşırı ısı uygulamayın çünkü bu organa zarar verebilir. Enfeksiyon riskini arttırmamak için su toplamış bölgeleri ellemeyin.

Soğuk ısırığının yakın dönem tedavisinde cerrahinin yeri yoktur. Ne yazik ki konu hakkında tecrübesiz bazı cerrahlar donmuş ve erimiş bölgenin görüntüsü yüzünden hemen bir ampütasyon üzerinde israr edebilirler. Ampütasyonu reddeden bazı hastalar minumum ya da sıfır doku kayıbıyla olayı atlatmışlardır.

Cerrahi müdahale dokular tamamen ve kesinlikle öldükten sonra yapılmalıdır. Başlangıçta dolaşımı sağlamak için bazı ufak müdahaleler olabilir fakat ampütasyon, donma olayının üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra sadece ölü dokuyu ayırmak amacıyla yapılmalıdır. Soğuk ısırığı yaşamış kişiler soğuğa karşı daha hassastırlar ve daha önce donmuş bölgelerindeki damarlar kalıcı olarak zarar gördüğü için bu bölgelerin donma şansı daha yüksektir

Dumping Sendromu

Dumping-Sendromu.,midenin kısmen ve özellikle tamamen alınmasından sonra görülen bir tablodur. Bu tabloda, ameliyattan sonra kalan midenin ya da mide tamamen çıkarılmış ise bağırsak kullanılarak oluşturulan yedek midenin içindekiler, fazla hızlı bir şekilde ince bağırsağa boşalır.

Hemen yemekten sonra görülen ve erken dumping denilen olayda, gıda içerisindeki çözülebilir maddeler, bağırsaktaki kan yollarından sıvı emerler ve kalp çarpıntısı, tansiyon düşüşü, baş dönmesi, bulantı ve terleme gibi dolaşım sistemi semptomları ortaya çıkar.

Geç dumping denilen olayda ise birden gelen aşırı karbonhidrat nedeniyle kan şekeri seviyesi geçici olarak hızla yükselir ve kısa bir süre sonra hızla düşer. Bu nedenle yemekten 2-3 saat sonra kan şekeri düşüşü meydana gelebilir ve bu durum, huzursuzluk, titreme, güçlü iştah ve bilinçte bulanıklık belirtileri ile kendisini gösterir.

Sık sık küçük öğünler ile beslenmek, yemeklerde bir şey içmemek ve serbest şekerli şeyler (örn. tatlılar) yememek, bu duruma karşı alınacak en önemli karşıt önlemlerdir. Karbonhidrat alımını dengeleyecek posalı ve lifli maddelerin ve ilaçların alınması faydalı olabilir. Duruma göre, ince bağırsağın kalan mideye olan bağlantısını değiştirecek bir ameliyat gerekli olabilir.

Dil, dudak kanseri

TEMEL BİLGİLER

TANIMLAMA
Dudak, dil, ağız döşemesi, tükrük bezleri, yanak iç kısımları, diş etleri ve damağı etkileyen kötü huylu tümörler. Tümörlerin % 90′ ı skuamöz hücre kanserlerdir ve kalanları lenfoma, melanoma,küçük tükrük bezlerinin kanserleri ve sarkomalardır. Etkilenen sistemler: Sindirim sistemil Genetik:
• ilgisiz
Görünme sıkılığı:
• 12 /100.000 (her yıl 30.300 yeni olgu). Her yıl 5000 kişi bu hastalıktan ölür
• Ağız boşluğu tümörleri tüm kanserlerin, erkeklerde % 4′ ünü, kadınlarda % 2 ‘ sini meydana getirir
• Hurma, taze hurma yaprağı çiğneme alışkanlıkları, sigaranın yanan ucunu ağız içinde tutma alışkanlığına bağlı olarak, Asya’da ensidansı yüksektir.
Yaş :
• 50 ve üzeri. Fakat dumansız tütün kullanımı ile genç yaş grubunda artış görülmektedir.
Cinsiyet:
• Erkek = Kadın

BELİRTİ VE BULGULAR
• Yutma güçlüğü
• Lokmaların burundan geri gelmesi.
• Konuşma problemleri
• Tümöre bağlı nazofaringeal yetersizlik ve boğaz ağrısı yutulan gıdalrın hava yollarına kaçması.
• Yansıyan ağrı nedeniyle tek taraflı kulak ağrısı
• Sıklıkla hassas ve infeksiyon ile karışan ağız boşluğunda kitle veya ülser. Genellikle elle muayenede ülserin kendi sınırının ilerisine uzanın sert alana hissedilir.
• Sert boyun kitlesi
• Boyunda elle gelen lenf bezleri

NEDENLERİ
• Tütün kullanımı (Dumanlı veya dumansız)
• Enfiye kullanımı
• Aşırı alkol tüketimi
• Dudak kanseri hallerinde ultraviole ışığa maruz kalma
• B12 vitamini veya demir eksikliği anemisi.

TANI:
GÖRÜNTÜLEME
• Akciğere sıçramayı ekarte etmek için göğüs grafisi
• Kemiğe sıçramayı düşündüren kemik ağrısı varsa kemik scan görüntüsü
• Beyin veya karaciğere sıçrama düşündüren klinik varsa Bilgisayarlı tomografi veya MR

BİOPSİ
• Ayaktan yapılan transoral biopsi kesin tanı koydurur.

TEDAVİ
UYGUN SIHHİ BAKIM
• Cerrahi girişim için hastanın yatırılması
• Tedavi lokalizasyona bağlı olarak değişir, örneğin, dil, yanak duvarı, farenks, damak, dudak
• Radyasyon (Şua -Işın)tedavisi ve / veya (İlaç) kemoterapi ile birlikte veya sadece kanserli bölgenin tamamen ameliyatla çıkarılması seçilen tedavidir.
• Ameliyat edilemeyen lezyonlar radyasyon tedavisi ve / veya kemoterapi ile tedavi edilirler.
• Cerrahi gereken hastalarda beslenme normal yara iyileşmesi için en önemli faktördür. Ağızdan beslenme mümkün değilse mideye sonda sokularak ve / veya mideye dışardan delik açılarak beslenme gerekebilir.

AKTİVİTE
• Hastanın fizik durumu tolere edebildiği kadar

DİYET
• Hastalığın yayılımına ve çiğneme veya yutma kabiliyetine bağlıdır

TAKIP
HASTANIN İZLENMESİ
• Üst hava yolu ve sindirim sisteminde olası odağın veya nükslerin tetkiki için rutin periyodik baş ve boyun muayenesi yapılmalıdır.

ÖNLEM / KAÇINMA
• Tütün içilmesi veya dumansız tütün kullanılmasının önlenmesi
• Alkol kullanılmasının önlenmesi

BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
Yeterli tedavi yapılan erken lezyonlarda % 80 ‘den fazla tedavi sağlanır.

Göbek fıtığı-herni

Göbek Fıtığı (Herni)
Göbek fıtığı olan bir bebekte , bebek ağladığı, öksürdüğü ya da gerindiği zaman göbek deliği çevresinden dışarı doğru şişen yumuşak bir çıkıntı dokusu vardır.

Doğumdan önce tüm bebeklerin kan damarlarının göbek kordonuna ulaşmak için geçtiği bir delik vardır. Bazı durumlarda (beyaz bebeklere kıyasla siyah bebeklerde) bu delik doğumdan sonra tamamen kapanmaz.

Sorun göbek deliği çevresindeki halkayı bir araya getirememekten doğmaktadır. Sonuçta az bir miktar bağırsak göbek deliğinden dışarı kayar.

Diğer fıtıkların aksine göbek fıtığının tehlikesi çok azdır.

Bebek altı aylık olmadan önce ortaya çıkanların çoğu bebek bir yaşına girdiğinde yok olur. Fıtık gittikçe daha büyümedikçe çocuk beş yaşına girene kadar zamanla iyileşmedikçe veya herhangi bir engel oluşturmadığı sürece ameliyat nadiren gereklidir.

Göbek fıtığı göbek deliği etrafındaki halkanın ortaya toplanamamasından dolayı oluşur. Bu durum öksürme , gerilme ve ağlama esnasında daha da dışarı çıkan yumuşak bir çıkıntı ortaya çıkmasına neden olur.

DİKKAT: Bu tip kitle görüntü açısından endişe yaratırsa da tıbbi açıdan problem çıkarmaz . Küçük delikler birkaç ayda iyileşirken ,büyük deliklerin iyileşmesi iki yıla kadar sürebilir.

Bel sargıları , yara bantları ve yapışkan uçlu bantlar güncelliğini kaybetmiştir ve etkili olmayan yöntemlerdir. Ayrıca deriyi tahriş edebilirler.

“En iyi tedavi hiç tedavi etmemektir!!”
Göbek fıtıklarını ameliyatla düzeltmek basit , güvenli bir yoldur ,fakat yalnızca anneyi ve babayı rahatsız eden büyük yada büyümekte olan delikler için geçerlidir.

Ancak ;
• fıtık içeri itildiğinde içeri girmiyorsa ,
• aniden büyümeye başladıysa ,
• hassaslaşırsa ,
• bebek ağlayınca fırlıyor ve
• bebekte kusmaya neden oluyorsa doktora başvurun.

Göbek düşmeden önce geçici olarak dışarı fırlayan göbeği fıtıkla karıştırmayın. Fıtık bebek ağladığında dışarı fırlar, göbek fırlamaz.

Hemoroid basur

Hemoroidler- Basur

Hemoroidler anal kanalda yerleşmiş,anal kanalın içini örten tabakanın altındaki damarsal oluşumlardır.

İki hemoroid tipi vardır.

1-Dış hemoroid:Anal kanalın dışındaki deri altındaki görülen şişmiş toplar damarlardır.Genellikle deri ile aynı renkte küçük bir şişlik şeklinde görülürler.Damar tıkanıp,dolaşım bozulunca daha fazla şişip şikayetlere neden olurlar.

2-İç hemoroidler:Son barsağın anal halkaya yakın kısmında gelişen şiş ve dolaşımı bozulmuş damarsal oluşumlardır.İç hemoroidler şiştiği zaman anüsten dışarıya çıkabilirler.

Hemoroidin Belirtileri

En sık görülen belirti,tuvalet kağıdında kırmızı parlak rekli veya tuvalette kan damlası görmektir.Tıkanmış hemoroidlerde pıhtı bulunur ve ağrılıdır.

Yanma

Anüste rahatsızlık

Kaşıntı

Hemoroidler nasıl gelişir

Hemoroidler çok sıktır.50 yaş civarındaki insanların yarısından fazlasında hemoroid vardır.Hemorodlerin olması her zaman şikayetin olmasını gerektirmez.Büyük abdest yaparken ıkınma sonucunda basıç artarak hemoroid oluşumunu kolaylaştırır.Hamile kadınlarda hemoroidler çok soktır.Bebeğin son barsak alanındaki baskısına bağlı basıç artması nedeniyle meydana gelmektedir.Müzmin kabızlık ve ishal (devamlı ıkınma ve gaita geçerken tahrişe bağlı olarak) hemoroidlerin oluşumuna katkıda bulunur.

Hemoroidlerin Teşhisi

Anüsten kan geldiğini söyleyen tüm hastalarda anüs muayene edilmeli,parmakla muayene edilmeli,daha sonra anal kanala ve rektuma ışıklı bir cihaz sokularak anal kanal içi ve rektum gözlenmelidir.(Rijid Anoskopi-Rektoskopi)

ÖNEMLİ= Rektumdan kan gelen hastaların büyük çoğunluğu utanma nedeniyle ilgili hekime başvurmamakta çeşitli tedavi yöntemleri ile geçiştirmeğe çalışmaktadır.Bunlardan bazıları doktora başvursalar bile doktorun da ihmali sonucu anal muayene ve/veya Rektoskopi yapılmamakta ,hemoroid zannedilen bu hastaların bazılarında Rektum kanserleri kanama nedeni olmaktadır.Anoskopi/Rektoskopi yapılmasının ana nedeni budur.

Hemoroidlerin Tedavisi

A-Tıbbi tedavi :

Kabızlıktan korunmalıdır.(Kabızlık konusuna bakınız)

Dışkılama sırasında ıkınmaktan kaçınmak gerekir

Alkol,acı biber,baharatlı yiyeceklerden kaçınmak gerekir.

Uzun süre hareketsiz oturarak yada ayakta kalmamalıdır.

Düzenli egzersiz yapmalıdır.

Bir çok fitil,merhem,krem mevcuttur.Bınlar şişmiş damar ve çevresinin şişliğini azaltmağa yardımcı olurlar.

Özellikle dışkılamadan sonra günde bir kaç defa ılık oturma banyoları (şiddetli kanama sırası hariç ) yararlıdır.

B-Diğer tedavi yöntemleri

Aşırı kanama olduğu zaman ve çok ağrı varsa,tıbbi tedaviye rağmen rahatlamıyorsa şu yöntemlere başvurulur.

Skleroterapi

Hemoroidal damarların ve dokunun büzüşmesine neden olacak bazı kimyasal maddeleri şiş olan hemoroid pakesine iğne ile enjekte etme yöntemidir.Genellikle 1.-2. derecede kanamalı hemoroidlerin tedavisinde kullanılır.

Band Ligasyon

Hemoroid pakelerin lastik band ile bağlanması sonucunda bir müddet sonra boğulan parçadüşer ve yeri büzüşerek alttaki damarsal yapıların şişmesi önlenmiş olur.2.-3. derecede iç hemoroidlerde uygulanır.

Band Ligasyonu Dünya çapında ve ülkemizde en sık kullanılan bir yöntemdir.

Cerrahi :

Hemoroidlerin ameliyatla çıkarılması işlemidir.

ince bağırsak tümörleri

Mide kapısından (mideden onikiparmakbağırsağına geçiş yeri; pior) ileoçekal valfa (incebağırsaktan kalınbağırsağa geçiş yeri) kadar olan geniş yayılımıyla incebağırsak tüm sindirim kanalının yüzde 75 ini oluşturur. Buna karşın bu bölgede kötü huylu tümörlerin görülme oranı oldukça düşüktür (yüzde 0,05-0,5). Bu düşük oranın, besinlerle alınan karsinojenlerin (kanser oluşumuna neden olabilen maddeler) incebağırsakta çözülmesine ve incebağırsak yüzeyiyle büyük olasılıkla doğrudan ilişkilerinin az olmasına bağlı olduğu sanılır.

İncebağırsakta kötü huylu tümörlere az rastlanmasının nedenleri:

- incebağırsak salgısı asit değil alkali özellikte olduğundan, karsinojenlerin oluşma olasılığı azalmaktadır;

- incebağırsakta ortamın sıvı, geçişin de hızlı olması bağırsak mukozasıyla kanser yapıcı maddelerin ilişkide olduğu süreyi kısaltır;

- bağırsakta doğal olarak bulunan bakterilerin incebağırsakta az olması, besinlerle alınan bazı maddelerin bakteriler aracılığıyla kanserojen olduğu kabul edilen başka maddelere dönüşmesini engeller.

İncebağırsakta görülen tümörlerin büyük çoğunluğu iyi huyludur (yüzde 35). Bunları karsinomlar (yüzde 25), lenfomalar (yüzde 22), karsinoitler (yüzde 11) ve sarkomlar (yüzde 7) izler. İyi huylu urlar öncelikle onikiparmakbağırsağında ve jejunumda (incebağırsağın ikinci bölümü, yani onikiparmakbağırsağı ile ileum arasında kalan bölüm) görülür. Kötü huylu tümörlere en çok ileumda (yüzde 48) rastlanır, bunu jejunum (yüzde 27) ve onikiparmakbağırsağı (yüzde 25) izler.

İyi ve kötü huylu tümörler genellikle 40-50 yaş arasında görülür ve erkeklerde kadınlara oranla daha yaygındır.

BELİRTİLERİ

Hastalık sinsi gidişlidir ve başlangıç evresinde belirgin bir klinik tablo görülmez. Halsizlik, iştahsızlık, belirsiz karın ağrıları olur. Bazı olgularda rahatsızlıklar kütlenin yerleşimi hakkında fikir verebilir. Onikiparmakbağırsağının ilk bölümündeki kanser, genellikle onikiparmakbağırsağı ülserine çok benzeyen belirtiler verir (karın üst kısmından sırta doğru yayılan ağrı, kanlı dışkı ve kusma, kansızlık gibi). Kütlenin büyümesiyle birlikte bulantı, kusma, ve karın gerginliği gibi tıkanma belirtileri de gelişir.

Onikiparmakbağırsağında, safra kanalının (safra bu kanal yoluyla bağırsağa dökülür; koledok) döküldüğü yerde gelişen kanserler genellikle kaşıntı, beyazımsı dışkı ve kanda safra boyalarının artması gibi belirtiler veren tıkanma sanlığı yapar.

Klinikte kanama belirtilerinin ve melenanın (makattan siyah kan gelmesi) görülmesi incebağırsağın jejunum ve ileum bölümlerindeki kanserlerin erken belirtilerindendir. Bunlara daha sonra bağırsak tıkanması bulgulan da eklenir, ama bağırsak delinmesi çok seyrek görülür.

Tek tedavi yöntemi cerrahidir. Tanı genellikle ancak kanserin ilerlemiş evrelerinde konduğundan, kötü huylu tümörlerde hastalığın gidişi oldukça umut kırıcıdır.

İYİ HUYLU TÜMÖRLER

Bağırsaklarda tümörler, özellikle de iyi huylu polipler sık görülür. Erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 2 ile yüzde 5 inde polip görülebilir. Bunlar genellikle kalıtsal olarak geçer ve bir ailenin çeşitli bireylerinde ortaya çıkarlar. Yerleşik ve tek oldukları gibi, yaygın türleri de bilinir. Yaygın türde, değişik boyutta ve çok sayıda olan polipler, bağırsak mukozasını örtecek kadar geniş yayılım gösterebilirler.

Poliplerde hastalık belirtileri neredeyse yok denecek kadar azdır. Bazen yalnızca genel bağırsak örselenmesi bulguları ortaya çıkar (karın ağrıları, ishal vb.)

Genellikle tek belirtisi, makattan dışkıyla birlikte ya da dışkılamadan sonra gelen, bazen oldukça bol miktarda görülen, çoğunlukla basur kanaması sanılarak yanlış değerlendirilen parlak, kırmızı renkli kanamadır.

Bazı polipler dışkıdan bağımsız olarak, yumurta akına benzeyen. uzayan bir sıvı görüntüsünde makattan dışarı akan, sümüksü bir madde salgılarlar.

Polipler çok büyük olduklarında, tıkanmaya bile neden olabilirler.

Bağırsak poliplerinde kesin tanı kolonoskopi (kalınbağırsağın içerden incelenmesi) ile konur.

Tam konduktan sonra, poliplerin zaman geçirmeden alınması önerilir

Diyet Yapmadan İncelmek Mümkün

Dünyada uygulanmaya başladığı anda bölgesel incelme sağlamasıyla ünlenen Lipodissolution tedavisi her türlü kilo verme ve bölgesel incelme çabalarına rağmen bölgesel yağlarında azalma olmayanlara çözüm sunuyor. Yöntem diyete de gerek bırakmıyor.Hemen her kadının başlıca iki sorunu olan selülit ve bölgesel fazlalıkların çaresi ‘Lipodissolution’la bulundu. Lipodissolution tedavisini Türkiye’de uygulayan Kardiyovasküler Anestezi Reanimasyon ve Beslenme Uzmanı Dr. İsmail Ağar tedavinin özellikle karın yan bölgeleri, göbek, diz içleri basen yanları ve gıdı bölgelerindeki yağların parçalanmasında etkili olduğunu belirtiyor.

Yağ hücrelerinin iç ve dış ortamı arasında konsantrasyon farkı oluşturarak yağ hücrelerinin parçalanmasını sağlayan Lipodissolution tedavisi kilo vermesine rağmen hala istediği bölgelerde incelme sağlayamayanlar için yeni ve oldukça etkili bir tedavi. C vitamini ve benzeri ilaçların sınırlı ve küçük enjeksiyonlarla sorunlu bölgelere uygulanmasına dayanan işlem sonunda parçalanan yağ hücreleri suya dönüşerek idrar ve ter gibi yollarla vücuttan atılıyor.

Fransa’da 133 kadında denendi

Tedavi ile ilgili olarak Fransa’da yapılan klinik çalışmada; yaşları 18 ile 45 yaş arasında değişen 133 kadın seçildi ve 6 hafta boyunca haftada 1 defa lipodissolution tedavisi uygulandı. Hanımlara herhangi bir diyet uygulanmadan yapılan tedavi sonucunda karın ve basen çevrelerinde ciddi ölçüde incelme saptanırken yapılan ekografik tetkiklerinde bölgesel yağlarında %30 oranında azalma tespit edildi.

Ozon ve Lipodissolution ikilisi müthiş kilo verdiriyor

Kilo probleminde LDS tedavisinin ozon sauna ile kombinasyonu çok etkili sonuç veriyor. Hücrelerin daha iyi oksijenlenmesini sağlayan, her seansta 400 kalori yaktıran ozon sauna uygulamasının bölgesel yağ parçalayıcı Lipodissolution ile kombinasyonu metabolizmayı hızlandırma ve düzenleme etkisine sahip. Dr.İsmail Ağar; bu tedaviyle 40 kiloya kadar veren hastalar olduğunun da altını çiziyor.

6 Dakikada Nasıl Kalori Yakılır?

araştırmalara göre, 6 dakikada enerjik egzersizler yaparak kalori yakabilirsiniz. Zayıflamak ve formda kalmak için bu kadar kısa süre ayırmanız yeterli.

İlk 1 dakika: Yer değiştirerek zıplayın. Çömelip doğrularak kanguru gibi zıplayın. Sağdan sola yer değiştirip, çömelip doğrulup zıplayarak hareket edin.

30 saniye: Olduğunuz yerde yavaş yavaş koşun.

1: 30 dakika: Zıplayıp koşturarak patenle kayıyor gibi sağdan sola hareket edin. Bu sırada bacaklarınızı ve kollarınızı hareketli bir şekilde sallayın.

30 saniye: Olduğunuz yerde yavaş yavaş koşun.

1 dakika: Kollarınız başınızın arkasında düz yere uzanın ve mekik çekin. Ayrıca el ve ayaklarınızı çapraz bir şekilde hareket ettirerek fotoğraftaki hareketi tekrarlayın. El ve ayaklarınızı 30 saniyede bir değiştirin.

30 saniye: Olduğunuz yerde yavaş yavaş koşun.

1 dakika: Çömelip atlayın. Zaman zaman elleriniz başınızın arkasında twist yapıyor gibi zıplayın. Gövdenizi sağa sola çevirin. Elleriniz başınızın üzerinde atlayın. Dizlerinizi yavaşça yere değdirerek oturup kalkabilirsiniz.

30 saniye: Olduğunuz yerde yavaş yavaş koşun.

6 dakika bu hareketleri yaparsanız, inanılmaz bir efor sarfetmiş ve kalori yakmış olacaksınız.

Diyet Ürünleri Zayıflatmaya Neden Olur mu

Diyet ürünleri zayıflamayı sağlamaz, ancak bu ürünlerin zayıflamaya yardımcı oldukları bilinmektedir. Tabii hangi besin maddesinden söz ettiğiniz de önemli.
· Süt, yoğurt, peynir ve et gibi ürünler yağı azaltılarak diyet hale getirilirler.
· Şekerlemeler, çikolatalar, şekerli içecekler şeker yerine tatlandırıcılarla yapılmışlarsa kaloriler azaltılmıştır. Eğer şekerden daha geç emilen sorbitol, fruktoz gibi doğal tatlandırıcılar kullanılmış ise kalorisi normal ürünlerle aynıdır.
· Ekmek grubu ürünler diyet ürün haline getirilirken lif yönünden zenginleştirilmekte ve yağ eklenmemektedir.

KaÇ Kalorİye İhtİyacim Var

Hemen hepimiz kilomuzu korumanın aldığımız enerji ile tükettiğimiz enerji arasındaki dengeye bağlı olduğunu biliriz. Aldığımız enerji tükettiğimizden fazla ise kilomuz artar, az ise kilomuz azalır. Peki mevcut kilomuzu korumamız için gerekli enerjini kaç kalori olduğunu nasıl hesaplayabiliriz?

Vücudumuzun harcadığı enerjiyi belirleyen üç temel faktör vardır: Bazal metabolizma hızımız, aktivite ile yaktığımız enerji ve yiyeceklerin termik enerjisi.

1.BAZAL METABOLİZMA HIZI:
Kesin istirahat koşullarında bulunan, fiziksel ve ruhsal olarak bütünüyle rahatlamış ve yaklaşık 12 saattir aç olan bir insanın yanlızca nefes alma kalp atışı,kan dolaşımı, vücut sıcaklığının belirli bir düzeyde tutulması gibi hayati fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için gereksinim duyduğu enerji miktarıdır. Bazal metabolizma hızını etkileyen çeşitli faktörler vardır:
· Yaş: Gençlerde bazal metabolizma hızı yüksek, yaşlılarda ise daha düşüktür.
· Uzun, ince yapılı kişilerde bazal metabolizma hızı daha yüksektir.
· Çocuklar ve hamilelerde bazal metabolizma hızı yüksektir.
· Yağsız dokulara sahip kişilerde bazal metabolizma hızı yüksek, yağlı vücutlarda ise daha düşüktür.
· Ateşli hastalıklar bazal metabolizma hızını arttırır.
· Stres hormonları bazal metabolizma hızını arttırır.
· Dış ortamın sıcak veya soğuk olması bazal metabolizma hızını arttırır.
· Oruç veya şiddetli açlık durumunda bazal metabolizma hızı azalır.
· Bir tiroid hormonu olan tiroxin bazal metabolizma hızının ayarlanmasında anahtar rolu oynamaktadır.Tiroxin üretimininin artması durumunda bazal metabolizma hızı da artmaktadır.
Bazal metabolizma için harcanan enerji vücut enerjisinin yaklaşık % 60-70 ini oluşturur. Bu sebeple alınacak kalorinin hesaplanabilmesi için Bazal Metabolizma Hızının hesaplanması önem taşımaktadır.
Biz size Bazal Metabolizma hızınızı hesaplayabilmeniz için Harris-Benedict Denklemini veriyoruz:
· Erkekler= 66 + ( 13.7 x Kilogram olarak ağırlık) + ( 5 x santimetre olarak boy ) - ( 6.8 x yaş )
· Kadınlar= 655 + ( 9.6 x Kilogram olarak ağırlık) + ( 1.7 x santimetre olarak boy ) - ( 4.7 x yaş )

Kalorİ Yakmanin Kolay Yollari

Özel diyet gıdaları almadan ya da spor salonuna gitmeden kilo verebilir misiniz? Evet!

Hayatınızda önemli değişiklikler yaparak, paradan tasarruf ederken emniyetli ve kalıcı bir biçimde kilo vereceksiniz.
1. Eliniz abur cubura değil, suya uzansın. İştahınızı yatıştırmanın eldeki en ucuz, en emniyetli yolu bu…
2. Dolapları boş tutun. Hem paradan hem de sizi caydıracak şeylerden tasarruf edersiniz. Etrafınızdaki yiyecek çeşitlerini azaltmanız sizi gereksiz yere atıştırmaktan alıkoyacak.
3. İlham verici bir şeyler yapın. Kilo verdiğinizde giymekten büyük keyif alacağınız bir elbiseyi buzdolanızın kapağına yapıştırarak kendinizi teşvik edebilirsiniz. Göbeğinize ‘piercing’ yaptırmak da zayıflama azminizi artıracak bir fikir olabilir.
4. Baharatları dilediğiniz gibi kullanın. Araştırmalara göre, zencefil, kırmızıbiber, pul biber gibi baharatlar ve bunlarla yapılan soslar vücudunuzun yağ yakma kabiliyetini %25 oranında artırabilir.
5. Kilo vermek için uyuyun. Uykunuzu yeteri kadar almanız, daha fazla enerji elde etmek için yemek yemenizi engeller. Yapılan son bir araştırmaya göre, yeterince uyuyan bir kadının metabolizması %40 oranında artıyor.
6. Gece mutfak seferlerine bir son verin. Araştırmacılar karanlık odaların ve gecenin karanlığının bizi daha fazla yemeye sevk ettiğini belirtiyorlar. Yataya bir saat erken girmeyi deneyin. Evinizde daha neşeli, parlak ışıklara yer verin, hem daha mutlu olacak hem de daha az atıştıracaksınız.
7. Kahvaltıyı kesinlikle sektirmeyin. Gün için gereken enerji yakıtınızı almanızı ve öğle yemeğinde kendinizi daha az aç hissetmenizi sağlar.
8. Doğru bir biçimde atıştırın. Sert bir şeker 20 kalori civarındadır, tüketme süresi 20 dakikaya kadar çıkabilir. 400 kalori içeren bir dondurma külahı ise on dakikaya kalmadan midenizde olur.
9. İçinizden çılgınca yemek yemek geliyorsa, size kendinizi iyi hissettiren müzikler dinleyin. Araştırmacılar müziğin beyindeki, en sevilen yiyeceği yemenin etkilediği merkezi harekete geçirdiğini belirtiyorlar.
10. Yeşil çay için. İsviçre Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre, yeşil çay içmek vücudun yaktığı kalori miktarını artırıyor. Günde üç fincan içmeye çalışın.
11. Yediğiniz şeye yoğunlaşın. TV izlerken, bir şeyler okurken, ders çalışırken ya da e-mail’lerinizi yanıtlarken yiyecekleri gözden uzak tutun.
12. Dışarı çıkın. Günde en az yirmi dakikayı dışarıda oturarak ya da yürüyerek geçirin. Güneş ışığı içinizdeki yeme istediğini kontrol etmenize yardımcı olur.

Kİlo Verİrken Nelere Dİkkat Edİlmelİdİr

Genel olarak kilolu olsun ya da olmasın insanların büyük bir kısmı yanlış besleniyor. Bir kişi fazla kiloya sahipse bir takım hatalarla yaşıyor demektir. En büyük hata ise öğünlerdeki düzensizlik ve öğün atlama. Sadece bu sorunun çözülmesi özellikle 10 kilo ve üstü fazlalığa sahip olan kişilerde kesin çözümdür. Ancak bu kişilerin yaptığı öğünlerin düzenini dikkate almadan kalori hesabı yapmaktır. Kısa vadede bazı sonuçlar alınsa da, uzun vadede özellikle kilonun korunmasında hiçbir işe yaramaz.

- İkinci dikkat edilmesi gereken konu ise günlük diyeti oluşturanların, yani besinlerimizin diyetetik olması. Bu konuya kilo sorunu olsun ya da olmasın genel sağlığına dikkat eden herkesin dikkat etmesi gerekir. Büyüme çağındaki bir çocuk da, 80 yaşındaki bir yaşlı da sağlıklı beslenmelidir. Bu besinler;
· Az yağlı süt ve süt ürünleri, az yağlı peynir, az yağlı et, balık ve tavuk olmalıdır.
· Vitamin ve mineral gereksinimini karşılayan sebze ve meyveler yer almalıdır. Bu besinler posa içerdikleri için de önemlidirler.
· Başta kurubaklagiller olmak üzere, tüm tahıllar ve kepekli ekmek, karbonhidrat gereksiniminin karşılanması için önemlidir.

- Üçüncü olarak ve bir diyetin başarısını belirleyen en önemli faktör de su alımıdır. Çay, kahve ve diğer sıvılar dışında günde en az 8-10 bardak su içilmelidir. İnsanların önemli bir kısmı günde 1-3 bardak su içmektedir. Bu insanlar yıllardan beri bu kadar az miktarda su içtiklerinden, su içme alışkanlıkları olmamaktadır. Dünyanın en iyi diyetini de yapıyor olsanız eğer su içmezseniz o diyetin başarısını baltalamış olursunuz. Gün boyunca ne kadar su içildiği bilinmelidir. İlk hafta 3-5 bardak su içilmeli, 2. hafta 5-8 bardağa çıkarılmalı ve 1 ay sonra 8-10 bardağa ulaşılmalıdır. İlk zamanlar biraz zor olsa da 2-4 ay sonra susama hissi gelişecek ve istenerek su içilecektir.

- “Konstipasyon (kabızlık sorununuz var mı?” sorusuna “Hayır, yok” yanıtını aldığınızda bu sefer “Ne kadar sıklıkla büyük tuvaletinizi yaparsınız?” sorusunuı takiben “2-3 günde bir” yanıtını alırsınız. Kilolu insanların büyük bir kısmında bu şekilde bir diyalog geçmekte. Bu kişilerin ciddi bir konstipasyon sorunu olduğu halde, daha büyük bir sorun kişilerin bunu farketmemeleridir. Rahatsızlık du¤¤¤¤¤ farkında olanlar ise, belki de daha şanslılar. Konstipasyon;
· Sebze, salata, spor ve bol su içilerek düzeltilmelidir.
· Sağlıklı bir insan günde bir kere büyük tuvaletine çıkmalıdır. Düzenli bioritme sahip olan bir kişinin sabah uyanış saatleri nasıl belirgin ise büyük tuvaletine gidiş saatleri de belirgin olmalıdır. İnsanların %80’i sabah saatlerinde bu ihtiyaçlarını giderirler. Kilo verme süreci içerisinde düzenli bir tuvalet alışkanlığının oturtulması gerekmektedir. Eğer konstipasyon sorunu varsa, kişi ya kilo alıyor yada kilo veremiyordur. Mutlaka takip edilmelidir.

· Fiziksel aktivite arttırılmalıdır. Yürüyüş veya karın egzersizleri önerilir.

- Tartı bir evde olması gereken en önemli ev aletlerinin başında gelmelidir. Tv ya da çamaşır makinanızı alırken gösterdiğiniz seçiciliği tartı alırken de göstermelisiniz. Onun size her zaman rehberlik edeceğini unutmamalısınız.

Hedef: yağ dokusunun kaybı Rejim yaparken esas amaç yağ dokusunu kaybetmektir. 15 gün aç kalarak, ya da çok az beslenerek 7 kilo vermek mümkün. Ama bu 7 kilonun sadece 3’ü yağ dokusundan, geri kalan 2’si protein dokusundan gelir. İşte bu 2 kiloluk protein kaybı vücudun genel sağlığına çok zarar verir. Üstelik tekrar kilo alsanız bile, kaybedilen proteini yerine koyamazsınız, onun yerine yağ dokusunu kazanırsınız. Kaybedilen protein yüzünden de bir çok hastalığa zemin hazırlamış olursunuz. Hastalıklarınız uzun ve ağır seyreder, sinirli vr huzursuz bir ruh hali gelişir. Ülkemizde, özellikle kadınlarda anemi (kansızlık) oranı yüksek.

Hiçbir zaman kilo verirken bir başkasıyla ya da kendinizle yarışmayın. İlk ayda 3-6 kilo kaybedilebilir, ikinci ayın içinde 2-4 kilo, üçüncü aydan sonra ayda 1-3 kilo kaybedilir ve daha sonraki aylar bu şekilde devam eder. Eğer haftada 3 kere 1’er saatlik orta düzeyde egzersiz yapabilirseniz haftada 250g. daha fazla verebilirsiniz. İdeali 1. aydan sonra haftada 500 g. vermektir.

Nelerle karşılaşırsanız?
Haftada x kilosunu vermek başarının göstergesi değildir. Gerçek başarı 1 ay, 3 ay hatta 6 ay sonra hala kilo verebiliyor musunuz? Verdiğiniz kiloları kiloları koruyabiliyor musunuz? Başarının kriterleri bunlardır. Bunu sağlamak için dengeli ve düzenli beslenmeyi ideal bir yaşam tarzı olarak benimsemeniz gerekmektedir. Kendi ortamınızda beslenerek, belki de çevre şartlarınızı zorla¤¤¤¤¤, çevrenizde diet yaptığınızı bilen kişilerin ısrarlarına karşı ko¤¤¤¤¤, belki de diyette olduğunuzu gizleyerek bu sorununuzun üstesinden gelmelisiniz. Ayrıca kadınların kilosu regl öncesi dönemde 0.5-1.5 kilo artmaktadır. Bu artış yağ birikiminden çok, su toplanmasından kaynaklanmaktadır. Kilo artışı ne kadar fazla olursa ödem, yorgunluk hissi ve p¤¤¤olojik rahatsızlıklar(sıkıntı, huzursuzluk vs.) o kadar fazla hissedilir. Dengeli ve düzenli beslenme bu tip şikayetleri de azaltacaktır. Bu dönemde tuzdan uzak beslenmeli, bol su içilmelidir(her zamankinden 2-4 bardak fazla

GİNKO BİLOBA Akıllı bitki

Dolaşım üzerinde olumlu etkileri olan, güçlü bir antioksidan bitkidir. Kalp, beyin ve tüm vücut oksijenizasyonunu çoğaltır. Zihinsel fonksiyonları arttırır (akıllı bitki olarak bilinir) ve kas ağrılarını azaltır. Ayrıca kan basıncını düşürür, kanın pıhtılaşmasını, dolayısıyla damarları tıkamasını önler ve güçlü bir yaşlanma geciktiricidir. Antioksidan destek olarak günde 160-320 mg olarak kullanılır. Gingko Biloba, Standardized Extract, Ginkobil, Gikoplus gibi isimlerle pazarlanmaktadır.

Alzheimer hastalığının belirtilerini azaltır, ilerlemesini yavaşlatır. Baş dönmesi, kulak çınlaması, baş ağrısı, bunaltı ve depresyon belirtilerini iyileştirir. Şeker hastalığının dolaşım sistemi ve sinir sisteminde oluşturduğu hasarı sınırlar. Diyabete bağlı nöropati dışında diyabetik göz hastalığında da yararlı olabilir. Beyin gücünü optimumda tutar. Belleği korur, hatırlamayı kolaylaştırır. Kalp krizi ve beyin felci-inme riskini azaltır. Cinsel gücü destekler. Dolaşım bozukluğuna bağlı penis ereksiyon sorununda yararlı etki yapar. Gözde yaşlanma sonucu gelişen makula dejenerasyonunu ve katarakt sorunlarını geciktirir. Antioksidan etkilidir

Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez’in listesi

Kahvaltı
1 ince dilim ekmek
1 ince dilim peynir
3 adet zeytin
Taze tatlı kırmızı biber, taze nane ve taze maydanoz dalları
1 su bardağı taze sıkılmış meyve suyu

Öğle
Ton balıklı 2 adet enginar
Az yağlı salata
1 adet orta boy meyve

İkindi
6 tam ceviz, 15 adet badem, 1 yemek kaşığı yaban mersini ya da 1 yemek kaşığı kuru siyah üzüm

Akşam
1 kase somonlu ıspanak salata
1 ince dilim yulaf, buğday ve çavdar ekmeği

Yatmadan önce
1 su bardağı süt ya da 1 su bardağı kefir

Beslenme ve diyet Uzmanı Banu Kazanç’ın listesiSabah

Sabah
2 dilim çok tahıllı ekmek
50 gr. peynir
Haftada 3 gün yumurta

Ara
1 portakal ya da 1 elma

Öğle
Haftada 2 defa bulgur pilavı ya da makarna
Haftada 5 defa tabak sebze
1 kase yoğurt
1 dilim ekmek

İkindi
1 yağsız kepek ekmeğine tost, 1 simir, 1 muz, 1 portakal ya da 1 elma.

Akşam
350 gr balık ya da 200 gr tavuk
1 kase salata

Beslenme Uzmanı Hale Taşgın’ın listesi

Sabah
1.5 dilim beyaz peynir
Dilediğiniz kadar domates, salatalık ve maydanoz
5 adet zeytin
1 dilim tahıllı ekmek
ya da
1 su bardağı süt
4 yemek kaşığı müsli
1 tatlı kaşığı keten tohumu

Ara
1 elma ya da 3-4 adet kuru kayısı

Öğlen
250 gr. ızgara balık ya da 150 gr. et/tavuk
Salata
1 dilim tahıllı ekmek

İkindi
Yeşil çay
2-3 adet grisini
1 dilim peynir

Akşam
6-7 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze
1 kase yourt
1 dilim tahıllı ekmek

Yatmadan önce
Yemekten iki saat sonra bir porsiyon meyve
Zencefilli limonlu çay

Sağlıklı beslenme ve diyet uzmanı Taylan Kümeli’nin listesi

Sabah
Aç karnına limon dilimli ılık su (İki karanfil, kabuk tarçın ekleyebilirsiniz)
1 dilim 8 tahıllı ekmek
1 kibrit boyutunda az yağlı peynir
2-3 adet zeytin
Dilediğiniz kadar yeşil biber, salatalık ve maydanoz

Ara
1 porsiyon meyve

Öğle
1 tabak sebze yemeği (Kuşkonmaz, bakla, pazı, patlıcan, barbunya, enginar gibi sebzeler bağışıklığı olumlu etkiler)
200 gr diyet yoğurt

İkindi
2 adet kuru kayısı
5 badem
1 bardak yeşil çay
Yemekten iki saat önce de bir adet meyveli yoğurt

Akşam
Ton balıklı, peynirli ya da tavuklu salata
1 bardak ayran

Yatmadan önce
1 bardak kefir
1 porsiyon meyve
ya da
Light dondurmalı meyve salatası
(Yarım kivi, elma, yarım dilim ananas, 5 adet çilek, 1 top diyet dondurma karıştırarak hazırlayın)

Zayıflatan Bitkiler ve Formüller

Zayıflamaya çalışan ancak bir türlü beceremeyenlere aşağıdaki bitkileri çay gibi demleyip içmeleri öneriliyor.

İştah azaltıcı: Mısır püskülü

Sindirim düzeltici: Karahindiba, aslan dişi, maydanoz, nane

Metabolizma bozukluğu düzeltici: Dereotu, papatya, ıhlamur, sultanotu

İdrar söktürücü: Akağaç yaprağı, kabalak, böğürtlen, ağaç çileği

Rejim yapmakta zorlanıyorsanız;

* Her sabah aç karnına bir su bardağı limonlu su ya da greyfurt için.
* İnce kıyılmış biberiyeyi bir litre suda kaynatın. Sabah-akşam birer çay fincanı için.
* Bir çay fincanı kaynar suya dövülmüş 1 çay kaşığı marul tohumu atın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.
* Bir çay fincanı kaynar suya dövülmüş 1 çay kaşığı at kuyruğu atın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.
* Bir çay fincanı kaynar suya dövülmüş 1 çay kaşığı mısır püskülü atın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.
* Bir çay fincanı kaynar suya dövülmüş 1 çay kaşığı ince kıyılmış papatya katın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.
* Bir litre kaynar suya dövülmüş 1 avuç ince kıyılmış aslan dişi katın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.

Diz protezi ve yeni dize ekleminiz

16 Mayıs 2008 Cuma

Yeni gelişmeler

Diz çok karmaşık bir eklemdir. Kalça ekleminizden farklı olarak, diz ekleminin çeşitli kısımları birbiriyle çok sıkı bağlantı içinde değildir. Bu nedenle, yakın zamana kadar çevrenizden, diz protezlerinden ziyade kalça protezlerinin daha çok ve başarıyla yapıldığını duyuyor olabilirsiniz. Çünkü kalça protezleri eskiden beri yapılıyordu ve uygulaması daha kolaydı. Ancak modern teknoloji ve yeni materyaller diz protezlerinin de daha sık uygulanmasını ve bunun en az kalça protez ameliyatları kadar başarılı olmasını sağlamıştır.


Dizin yapısı

İlk bakışta, diz eklemi bir menteşe gibi hareket ediyor sanılabilir; ancak bu kısmen doğrudur. Normal diz eklemi bükülme ve doğrulmaya ek olarak, bir miktar kendi etrafında dönme haraketine de izin verir.

Diz eklemini oluşturmak üzere karşılaşan kemik uçlarının kıkırdakla bir arada tutulması sağlanır. Ancak asıl iş, ikisi ortada ikisi birer yanda olan dört bağla sağlanmaktadır. Eğer bu bağlar hasar görürse, diz ekleminiz çok oynak ve güvensiz hale gelebilir. Eğer kaslar egzersiz ve fizyoterapi ile güçlendirilirlerse, hasar gören bu bağların görevi kısmen telafi edilebilir.

Artriti olan birçok kişide yaşam boyu diz protezi hiç gerekmeyebilir. Basit ilaç tedavileri ve fizik tedavi yöntemleri ile şikayetler kontrol altına alınabilir. Cerrahi girişim gerekse bile, bu her zaman için diz protezi olmayabilir. Hastanın şikayetlerini giderecek başka ameliyat şekilleri de olabilir.

Karar verme

Size diz protezi yapılmasına karar verilse bile, başka kararların da alınması gerekebilir. Örneğin, hem diziniz hem de kalçanız etkilenmişse, doktorunuz hangisini önce yapacağına karar verecektir. Eğer her iki diziniz de operasyon gerektiriyorsa ve bir diziniz diğerinden daha kötü durumda ise, daha kötü durumda olan dizinizin daha önce ameliyat edilmesi gerekebilir.

Doktorunuz son kararını vermeden önce, ne kadar acı çektiğinizi, kaç ekleminizin etkilendiğini, genel sağlık durumunuzu, olası komplikasyon riskini ve daha birçok faktörü göz önüne alacaktır.

Ameliyat öncesi

Ameliyat öncesinde, egzersizlere başlamak çok yararlı olur. Eğer kilo fazlalığınız varsa, zayıflamanız önerilecektir. Bu öneriyi çok ciddiye almalısınız; çünkü fazla kilolarınızı vermeniz hem operasyon risklerini azaltacak, hem de başarı oranını yükseltecektir.

Ameliyat

Ameliyat genel anestezi altında ya da bazı hastalarda daha güvenli olduğu için spinal anestezi ile yapılabilir. Bu durumda, bel omurganıza bir iğne yapılacak ve her iki bacağınız da tümüyle uyuşacaktır. Ameliyat sırasında uyanık olacaksınız; ancak ameliyata dair hiçbirşey hissetmiyeceksiniz. Ameliyat 2-3 saat sürer. Ameliyattan sonra, doktorunuz sizi hemen servisteki odanıza almayacak ve bir süre yoğun bakımda gözlem altında tutacaktır. Kol damarınıza serum takılabilir. Bacağınız ise alçı kalıp içinde olabilir. Birçok cerrah diz eklemi içine ince, plastik bir tüp koyar; böylece fazlalık kan eklem içinde birikmez. Kan bir şişe içinde toplanır, birkaç gün sonra lastik borular tamamen çıkarılır.

Ameliyattan sonra biraz ağrınız olabilir; ancak bunun için gerekli tedavi yapılacaktır. Eğer spinal anestezi yapılmışsa, bacaklarınızı ilk başta hareket ettiremezsiniz, fakat bu duygu yavaş yavaş geri döner. Spinal anestezi baş ağrısına neden olabilir.

İyileşme dönemi

Ameliyattan sonraki 2-3 hafta içinde yapılacak tedavi uygulanan protez tipine ve cerrahın tercihine göre değişecektir. Bazen dizinizi 2-3 gün içinde hareket ettirmeniz daha iyi olabilir; bazen de hareket 1 ya da 2 hafta geciktirilebilir.

Dizinizi hareket ettirme zamanı geldiğinde, dizinizin üzerindeki pansuman materyalleri alınacak ya da azaltılacaktır. İlk başta, gerekli egzersizleri yapmada size bir fizyoterapist yardımcı olacaktır. Başlangıçta egzersizleri yapmak ağrılı olabilir; ancak günler geçtikçe çok daha rahat yaptığınızı farkedeceksiniz.

Bu safhada, iyileşmenizde en önemli rolü siz oynayacaksınız. Sonuçta dizinizi tekrar işler hale getirmek sizin elinizdedir. Fizyoterapist size yardımcı olacaktır ancak başarının asıl anahtarı sizsiniz.

Birçok merkezde ‘pasif hareket’ cihazı kullanılır. Elektrikli bir motoru olan cihaz dizinizi nazikçe büker ve düzleştirir. Günler geçtikçe hareket sınırları yavaş yavaş artırılır. Bu cihazlar çok yararlıdır ancak sizin eforunuzun yerine geçemez. Egzersiz yapmak ve yürüme zamanı için kaslarınızı hazır hale getirmek zorundasınız.

2-3 hafta içinde dikişleriniz alınır ve gösterdiğiniz ilerlemeye göre yürümenize izin verilir. Uygulanan protezler farklı tiplerde olabilir. Çimento kullanılabilir ya da kemik ile kendi kendine kaynaşabilen değişik tasarımı olan protezler kullanılabilir. Her ikisinin de ayrı ayrı avantaj ve dezavantajları vardır. Çimentolu eklemlerde, diğerlerine göre diz üzerine daha erken dönemde yük bindirilebilir. 2-3 hafta hastanede kalmanız gerekebilir. Eğer iyileşme yavaşsa, bu süre biraz daha uzayabilir.

Ayaklarınızın üzerinde …

Eve gideceğiniz zaman yürüyor olacaksınız. Başlangıçta yürüteç ya da koltuk değnekleri kullanmanız gerekecektir. İyileşme kalça protezlerinde olduğundan daha yavaştır. Başlangıçta merdiven çıkmakta zorluk olabilir. Kaslarınız yeterli gücü kazanıncaya kadar, sandalyeden ya da tuvaletten kalkmak sizin için zor olabilir.

İşinize ne zaman döneceğiniz yaptığınız işe, işe gitmek için katedeceğiniz uzaklığa ve iyileşme hızınıza bağlıdır. Şüphesiz ki, masa başı işlere çok daha çabuk dönebilirsiniz.

Uzun vadeli sonuçlar …

Birçok diz protezi 20 senedir sorunsuz çalışmaktadır. Başarılı bir diz eklemi ağrınızı geçirecek, birçok normal aktiviteye izin verecek hareket açıklığı sağlayacaktır. Ancak her zaman tam hareket açıklığını sağlamak mümkün olmayabilir. Tam hareket açıklığı normal yürüme için çok önemli olduğu için, dizin tam olarak düzleştirilmesi için tüm çabalar harcanacaktır.

Diziniz tam olarak bükülemeyebilir; bu eksiklik çömelmeyi zorlaştıracaktır. Dizinizin dik açıdan biraz fazla bükülmesi yeterli olacaktır. Bu özellikle her iki dizin etkilenmesi durumunda önemlidir. Çünkü sandalyeden kalkmak için dizinizi bu kadar bükmeniz gerekmektedir.

Diz protezi uygulananlarının %90′dan fazlasında başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bazı ameliyatlar diğerlerine göre daha zor olabilir; doktorunuz bu konuda özel zorluklar varsa sizi önceden uyaracaktır.

Ameliyatta, bacak damarlarınızın birinde pıhtı oluşma riski vardır. Bunun için gerekli önlemler alınacaktır. Ancak eğer olursa, kanın pıhtı oluşturma eğilimini azaltacak bir tedavi uygulanacaktır. Eklemin kendisiyle ilgili sorunlar nadirdir. Ancak diz ekleminin doğası gereği, diz özellikle erken dönemlerde kalça eklemine göre komplikasyonlara daha açıktır.

Bazen yara yavaş iyileşebilir ve dikişler gereğinden fazla kalabilir. Gevşeme çok nadir görülen bir sorundur. Tüm protezlerde, enfeksiyon en çok korkulan komplikasyondur. Bunu engellemek için size antibiyotik verilecek ve diziniz, enfeksiyon bulguları açısından izlenecektir. Çok nadir durumda, enfeksiyon sorun haline gelebilir. Eğer bu olursa, yeni bir cerrahi girişim gerekebilir. Ancak bunun çok çok nadir olduğu unutulmamalıdır. Çoğu hasta yeni ekleminden çok memnun kalmaktadır. Bu nedenle ağrı ve hareket kısıtlılığı açısından böylesine güzel bir sonuç için çok nadir görülebilecek riskleri almaya değer.

Ameliyat Sonrası Öneriler

Ortalama 6 hafta boyunca bir yürüteç ya da koltuk değneği kullanmanız gerekecektir.

Hastaneden ayrılırken size, yapacağınız egzersizlerle ilgili bilgi verilecektir. Bunlara aynen uyunuz.
6 hafta boyunca araba kullanmayınız.
3 ay boyunca uçakla seyahat etmeyiniz.
İstediğiniz mesafe kadar yürüyebilirsiniz.
Eğer doktorunuz başka bir ilaç önermezse, 6 hafta boyunca günde 1 tane aspirin (300 mg) alınız.
Doktorunuz, gerektiğinde kullanmanız için ağrı kesici içeren bir reçete verecektir.
6 hafta boyunca C vitamini ve multivitamin preparatlarını alınız.
2 hafta sonra dikişlerinizi aldırmak için doktorunuza başvurunuz.
Doktorunuz eğer kan sulandırıcı ilaçlar vermeyi uygun görürse, önerileri doğrultusunda kullanınız. Diz Protezi Sonrası Ev Egzersizleri
Her egzersizi günde iki kez yapınız.
Bu egzersizler biraz rahatsızlık hissi yaratabilir. Ancak eğer ağrınız egzersizle artarsa, egzersizleri bırakıp doktorunuza başvurunuz.

Kaba etleriniz için: Sırt üstü yatarken, her iki kaba etinizi kasarak, sıkıştırınız. 5 saniye bu şekilde kasılı kalınız. 10 kez tekrarlayınız.

Diz kaslarınız için: Bu egzersiz sırasında hiçbir hareket olmayacaktır. Dizinizin alt kısmını sıkıca yere doğru bastırınız. Kas içinde, özellikle uyluğunuzun iç kısmında görülebilir bir kasılma olup, olmadığını gözleyiniz. 5 saniye bu şekilde kalınız. Gevşeyiniz. 10 kez takrarlayınız.

Ayak bileği pompalama hareketi: Eklem hareket açıklığınızı artırmak ve dolaşımı düzenlemek için ayak bileğinizi hareket ettirirken, parmaklarınızı önce aşağı, sonra yukarı doğru geriniz. 10 kez tekrar ediniz.

Topuğu kalçaya doğru kaydırma hareketi: Topuğunuzu kalçanıza doğru yerde kaydırırken, dizinizi ortalama 45 derece bükünüz. Bir gerginlik oluşunca, bu şekilde 5 saniye kalınız ve sonra topuğunuzu başlangıç pozisyonunu alacak şekilde aşağı doğru kaydırınız. 10 tekrar yapınız.

Dizi düzleştirme hareketi: Dizinizin altında bir havlu rulo olacak şekilde sırt üstü yatınız. Dizinizi resimdeki gibi düzleştiriniz. Bu sırada yine havlu rulo üzerinde desteklenmiş olmalıdır. 5 saniye süreyle bu pozisyonu devam ettiriniz. Yavaşça başlangıç pozisyonuna dönünüz. 10 kez tekrarlayınız. Daha sonraki dönemlerde bu egzersizin daha ileri bir formu olarak, aynı hareketi ayak bileğinize önce 1 kg, sonra 2 kg ağırlık bağlayarak yapabilirsiniz.

Özel Bilgiler

Diz protezleri ameliyatın birinci gününde de, yıllar sonra da enfekte olabilir. Enfeksiyonu engellemek için aşağıdaki önerilere uymalısınız:

Dişlerinize yapılacak bir girişimden ya da herhangi bir tıbbi girişimden önce koruyucu olarak antibiyotik alınız. Bunun için doktorunuza başvurabilirsiniz.
Tüm şüpheli idrar yolu enfeksiyonlarının tedavisi için doktorunuza başvurunuz.
Dizinizde ağrı, şişlik, kızarıklık ve ısı artışı gibi enfeksiyon bulgularının olup, olmadığını kontrol ediniz.
Diz proteziniz hava alanında metal dedektör saptayıcılarından geçerken, alarm sistemini harekete geçirebilir. Bu nedenle doktorunuzdan alacağınız, ameliyat yapıldığına dair belgeyi görevlilere gösterebilirsiniz.
Uzun süreli, başarılı sonuçlar almak için diz protezinizi korumanız gerektiğini unutmayınız. Aktivitelerinizde gerekli kısıtlamaları yapınız.
Eğer şeker hastası iseniz, kan şekeri düzeyini istenilen düzeyde tutunuz.
Kilo almaktan kaçınınız